yakup...
’yakup iyi bir çocuktu...
ve ne yaptıysa hep yanlış anlaşıldı o ise hiç şikayet etmedi...’ önce gölgem gider sonra ben giderim nisan çiçeği gözlerinden ellerimizin üşüdüğü sokaklara bu kez kendim dalarım koynumda öpüşlerin gözlerimi silecek bir yağmura bırakırım bu çatlamış gövdemi dudaklarımı ısıran bir çığlığı...şarkılara sarar sarmalar sustururum ne senin ne de kimselerin bilmediği bir inziva karşılar beni kimbilir belki yeni baştan yazılır bu yakup’un hikayesi… dağları süsleyen anka kuşunun külleri artık savrulabilir cesaretimden vedalardan kalan hüznü anlayabilirsin şimdi bu şikayetsiz sözlerimden bu ormanda o kadar çok ağaç yakıldıki bir o kadar fidan bir mevsimdi geçti başımdan adı yangın tozu kodu filizkıran kapılar kilitli perdeler titrek mekanlara bulaşamadım ’kurtla anlaşıp kuzuyu yiyip,çobanla ağlaşamadım’ ve her ne yaptımsa ve hangi yola vardımsa sensiz musalla kadar sessiz uçurtmalar kadar kimsesiz kaldım… nabzımda hatıraların atıyor ağlarsam kirpiklerin dökülür bilmediğin bir hicran ansızın gelir adımlarına üşüşür benim adım yakup bir başka adım telsiz kayıtları bu seferki serüvenim artık şaşkın karınca adımları… oysa daha bitmemişti sözlerim kavgama ve sevdama dair ne yaşamışsam bakmayın siz aslı fasılsız bir hikayedir erken yaşlanan bir çocukluktu okuduğum kitaplar bir de zulamda durur hala o dillenmemiş masallar sarayları da gördüm aklımın beni unuttuğu karanlık şafakları da dedim ki yakup... hele bir kalk saçını tara...bak biraz şu haline ne yalan söyleyeyim güldüm kendi kendime kendi sesime sonra kimliğimi çıkarıp yazdım üstüne harbi çalıntıdır diye… bir ruletin olmayan sayısına basılmış bir ömürdü benimkisi karda kalbi durmuş bir serçeydi yürüdüğümüz yollar erken ayrılanlar... ayrılığa geç kalan aşklar...aşıklar hala bilmem nerede kalmıştır şimdi o mezarlar… önce sözlerim gider sonra ben giderim mayıs toprağı gözlerinden ellerimizin üşüdüğü sokaklara bu kez kendim dalarım koynumda sıcaklığın düşlerimi silecek bir yağmura bırakırım bu çatlamış beynimi sesimi ısıran bir çığlığı şarkılara sarar sarmalar sustururum ne senin ne de kimselerin bilmediği bir inziva karşılar beni kimbilir belki yeni baştan yazılır bu yakup’un teneşirdeki hikayesi… |