İhbar..
I.
kendisine ait izinsiz ve şifresiz bir kayıptı sorgulu akşamlarda hep kendi üstüne yağdı ıslanmak yakasında söz yağmurlara küfürsüz cihangirde gördüm en son bir kıza aşık diyorlardı dağılıp giden şarkılar kadar yalan ve okunan şiirler kadar uzaktı macerası... ezber düşlerde çıkmaz yollar vardı sesinde sayılmayacak kadar asi urganı hep o cebinde sanki bütün tayfaları dağıtan gemilerdi rakısı değil ve her nasılsa yalnızlığa en çok hüznüyle gidilir uzak bir mevsim değildi bütün aşkları sabah kadardı saçlarında sarhoş dalga ve dilinden okkalı efkar yağardı... destanı parkasından uzak dağlar kaçkını bütün sevilerden hep aklı kadar içerde kaldı yanıp sönen nefer kıyılarda en başta ve en fazla masallara da ziyandı sesine dargın bir duruşu vardı belki talandı keman ne zaman çalsa gözleri sanki tavlı bıçaktı... kendisine kalsa belki bu kadar dağılmazdı ki yayla yüzlü ceketine has bir duruşu vardı cihangirde gördüm en son bir kıza aşık diyorlardı saçları kıyı yorgunu ağzı şarapnel parçası sekiz akşam sordular adını hiç söylemedim o denizsiz bende sesime kimliksizdim... II. turnalar vardır sevdiğim az asi uçarlar ve hayat ömürlere içli bir meyhanedir bütün gurbetler göçüne dursa bile söze düşen hep vuslata dair yemindir bıktım her hikaye ben değil sevda uzak ve bu rıhtım artık yükümü de taşımayacak… sus olduğum iklimlerde ıslanmak ne ağrısız bir darağacı bile yoktu sesime ölmek bir ihtimaldi belki / ki sormadınız sis etmez yüzünüzle azraile belki bir şarkıydınız usandım bu tarifi yoksul maceralardan bize hep mektup kaldı / tek satır / vefasızından… her aşk caddelerde biter haneler bir yalan dağınık olur afişler hicran gölgen kadardır kendini vurmak istersin bilmediğin sokaklara oysa her cadde kendi yalnızlığından yaralıdır tiksindim infazı orman kaçağı avcılardan belki bir hikaye kalır gezdiğiniz o patikalardan... neden böyle arabesk çalıyor bu şarkılar vivaldi garson olsa dört mevsim beş mi olurdu lümpen dizelerde neden böyle yalnızım anne ve bütün sinemalar aydınlıkta yaşanmaz mı bitirdim ihtilal yengilerin güleç yüzünü ömrüme bazen bir dize bile eder tek bir tekme…. III. (azgın değildi sular…ay kadar düşmüyordu izler peşimize…bir şiirler dürüstü bir de şarkılar geçitlere…ağlamak güzeldi…yaralanmasın bir ceylan topuğundan… ki ispanyolca ağıtlar ve portekiz limanlarını anlatan şarkılar çalınırdı…hesapsız… kıtasız… şiir gözleri yüzlerce ölümdü…ve imge zaten hayata bir küfürdü…öyle dalardı kendisine mevsim desen...efkarı etmiyordu işte…dağınık kelimeleri vardı yeminden önce…ki yemin… caddelerin soytarı çocuğuydu gözlerinde…yıldızları bilirdi…ne tarafa gider…gök dağınık bir yorgan…kim sırtına alsa…önce ay ihbar eder… çok fazla deseni yoktu…kumral bir kız demişti bir akşam…adı irem…sonra o demeden ben dedim…Nilgün olsa ne fark eder…sonucu olmayan romanlar gibi bakardı…belki o bütün yoksulluğunu…sadece bir merhaba için bıraktı…) IV. avlulara güvercin düşer istasyonlara ekmek alnım çatı kırığı ağzı desen hazır tüfek olmaz bir serüven mesela masal gibi çayları kim söyleyecek mekan bizden içeri göğsünde kan zaman erken üşüştü ben tanık değildim falcılar girsin içeri… ki dağılmış bir martı gibi aslında yaşam ki balıklar bunu siren’lerle söyler çalar evliya dualarına düşen bu toprak en fazla türbesi kadar ağlar ben sokağıma yetmedim de peki anne neden yıllar beni sana sorar… uslanmaz bir ikindi ezan vakit sahipsiziz dağılmış bir ses sokaklar kadar çıplak mezarlar sıcak bütün gözyaşlarına ki her ölünün gözü kendi taşında eli ayasına ve duasına küs şehirlerde şairler kadar biz bize serseriydik işte… yenilgilerim erkete ıslığı ah bu kağıtlar olmasa depreşen kıyamet hep ilkim değil / bazen maça papazı fakir bir kumardır hayat kim oynasa yalnız ve her aşk ilk öpüşmesi kadar sonrası dudaksız kimdim unuttum müsait bir dil’im kalmadı söze soğuk bir akşamdı vurdular beni ihbardan düş’e… |