ne garip demi !
geçmişe yürüdüm ıssızda
yollar karlı kaygan kurt çakal her yan bir ara kulak kabarttım dipsiz kuyudan gelen akustik anofordu sanki adeta bir yıldızın karanlığa imza atması gibi dur mu diyordu yürümü bunca yükle gidemezsin nefeslen bari yer gök mahşermi mahşer piyesini oynuyorken mecali yok kipriklerin müsade etmiyor seyre bedenimin hücreleri laktik asit yüklüyordu habire ahval-ü hal-i işte öle ne garip demi geçmiş muhasebedir yüzleşmek istenmesede bak dinle! demiratmış limada, kaderine terkedilen vapur filikalarsa sağında solunda cankurtaran kambur eğer; anlatmak isteseydi yaşlı bu mağrur dile gelseydi bilmem kaç gros tonluk yoksul şuydu diyeceği bunca yükü çeken ben! çılgın dalgalarda gövdemi siper eden ben dümeni hep kaptana verdim mecburen ara sıra üzdüm tamam ben cangüvenliğiniz içindi istedim yakıt ve bakımı o yüzden değilmidir bu ? nasılda benziyor sorgulanamayan insanoğluna şu çılgın dalgaların dövdüğü ama o demir yığını ahval-ü hal-i işte öle ne garip demi Geçmişin labirentleri hep tuzak sanmaki çıkarım, değil benim için bu fak geldin dünyaya hesap vermeye istersen bir bak çıkart bakalım borçtan alacakları ne kalır geri bir hesap varken orada neden yaparsın seni zora sokacak hesapları ahval-ü hal-in işte öle ne garip demi Mustafa YILMAZ (sertesenyel) 2015/Ankara |