Müsait Bir Yoklukta Unut Beni
Yusuf’un hatrı var diye
İçimdeki çocuğu Kuru bir asfalta bağışladım. Yeni unutulmuşluklar Örüyordum saçlarının güz sancısı tellerine. Hep yalnızlığı emzirmekten Dudak uçlarım taş kesilmişken Merhametsiz bir ayna ıskalıyor Yüzümün kuraklığını. Bu yüzden midir ki Yüzyıllık bir kapıda unutulmuşluğumun bile Kendinden utanır olması ? Küstah bir gece devriyesinde Gövdesi çatlamış bedenime bir sus payı verilmiş. Üzerime atılı tüm ayrılıkları arsız öptüğümde Gözlerinin nikahı düştü gözlerimde. Bu yüzdendir ; Bir sevda avlusunda Hep kendime dul kalışım. Tıka basa mutluluklara boğduğum Çocukların gürültülü acıları bölüyor uykusuzluğumu. Boğazıma kadar sensizliğe batmışken Hep bana mı tehirli kalır aşk, Hep bana mı denk düşer bir dalkavuk yokluk. Kentimin sağır duvarlarını Gözlerine yanlış iliklediğimden beri İçimdeki cenazelere Kefen yetiştirmekte zorlanıyor gözyaşım. Kaç zamandır cümlelerimin saçlarını Kısa tutuyorum ki Bayatlamasın gökyüzünün telli duvaklı şarkıları. Yoksa acılara verecek günahım bile Kalmayacak ömrümün veresiye defterinde. Olur da beraber söylediğimiz Bir şarkıda hatırlarsan gözlerimi, Kentinin şehirlerarası otogarının Emanetçisinde bulabilirsin. Kalabalık bir yalnızlığın koynunda Ketum bir duvarla sevişirken Kendi salasında unutuluyor cesedim. Bir kefen boyu kadar uzun olmasa da Sen beni müsait bir yoklukta Gözlerine defnet. Ocak 2015 İsmail Sarıgene |