Scopum XIIgecekonduların ondörtlüden oyuklu duvarlarında iki başlı devin resmiydi çocukluğu uçları babasının kambur yüreğine düğümlü badem ağacının salıncağıydı sırtına vurulan dağın ağırlığından habersiz kurtlu meyvenin sevincini serçelerle paylaşırdı ah o güllü minderi kılıksız kıyafetine ne de güzel yakışırdı ne zaman ki komşu teyzenin titrek dudaklarında bir bebek ağlardı beşiğine sıkılmış sus baban gelecek pazardan bilmem ne zaman başımın belası ölmenin sırası mı? mırıltı öğle kuşağında duyulmuş çekirdek kovanından soyulmuş deşik kaldırımların yamacında bacası kırık evlerden bacası kırık evlerden dur çoğu zaman bulgurunu bekleyen dibeğin civarını süsleyen boynu bükük çiçekler gibi kadınlar ağlardı sor günün herhangi bir dününden çıkıp siren sesleri ortalığı donatana kadar kırık kiremitlerden kale direği yine de zeminini her şartta bulurdu oyna dolaylı tümleçten kaçan ağabeyleri bahçe çitlerini kısa boylarına rağmen bazen yavaş bazen hızla çisele doygun bulutların gölgesinde aklını kevgirinden geçiremeyince büyüdü o büyüdü kömürcü ayşe’nin torunu bu yaşa ya şimdi delgeç hedefin tam da ortasında bu ne yaman soruydu paşa .. .. |
günü kaçırmışız nasılsa
gecikmeli tebrik bu durumda :)