Anladım ki, kaybetmeye hep hazırdım...
Ama ben en çok sana geç kaldım…
Ve en çok senden uğurlandım. Söylesene, Geçmişi hep kirlimi kalır insanın… Geceye kördüğüm söylemler bırakıyorum artık. Ve ardı sıra birer birer kapanan kapıların ardında savaşıyorum yokluğunla. Neye yenik düştüğümün bile farkında değilim. Ki ben, bu yarım aklımla tanımıştım seni. Sonra seni sevmenin arsız kalabalığında kayboldum. Ardımdan seni kaybettim. İnsan en doğru yerinden kanar mı hiç. En doğru yerimden kanattın beni. Gitmekle-kalmak arasında uzun bir çizgide kaldın hep, Ne benden yana geçebildin, Ne de ayrılıktan. Bir akşamüstü, sessizce, içinden vedalaştın benimle. Sonra.. Doğruma yenilmekten döndüm evime. Oysa seni en çok şehrinde yan yana yürürken özlemiştim, Çünkü hiçbir zaman o kadar büyük bir uzaklık olmamıştı aramızda. Kararsız bir suskuyum şimdi. Ve senden uzak. Kendisine kalmayan, bir başkasına kalır mı sence? Benim gitmeye cesaretim yoktu, sen göndermeyi seçtin. Vakitsiz bir sarılışa mahkûm ettin beni. Vakitsiz bir ayrılığa. Oysa insan ansızın yakalanırdı değil mi? Aşka ve ayrılığa… Peki, insan neyle yetinebilirdi, Avucundakileri kaybettikten sonra. Hep sensizliğin ertesine uyanmakla mı? Ne eksik yaşayabildik, Ne de tamlanabildik seninle. Şimdi uzaksın. Şimdi ben, daha yalnız. İnsan kendine de geç kalabiliyor bazen. Ama yine de sana geç kalmamayı dilerdim. Bir uçurum yüksekliğinden sana düşüyordum bir yaz gecesi. Üstelik saçların omuzlarını aşıyordu. A benim gülüşünü dudaklarıma iliştirenim, Geniş zamanlarının tükendiği bir vakitte tanıdım seni. Kalmaya zamanın yoktu üstelik. Sustuklarımdan tanırlar beni burada, Çünkü susmak en büyük karşılıktı sana. Susmak, aşka teslim olmaktı. Ben sensizliğe susmaktan dönüyorum her gece. Her gece, dokunduğun yerlerimden kanıyorum. Ve hep sana geç kalıyorum. Yüzüm hüzünken, En çok adını duymaktan korkarım ben. Söylesene, Şimdi hangi kent unutturur seni bana, Ki düşerken yüzün aklıma… |