çalarken yağmurun davullarıöylediniz işte! ! güne küskün geceydiniz hiç kımıldamamıştınız yerinizden - dokununca yalnızlığınıza - taş kesilmiştiniz taşkentin gündökümünde bir kış konaklıyordu yüreğinizde kendimi gözlerinize astığım yerdeydiniz bir gönül eskitip batağınızda çözüm bulamadığım gittikçe gömüldüğüm / gizlendiğim kendime seslenebildiğim ilk ve tek ve son gizdiniz . o ’ ydunuz, onlar ’ dınız, siz ’ diniz, biz ’ diniz tüm içkileri tükettiğim meyhane çıkmazlarında suçlusu olmayan / halka açık duruşmalarda yüreği sevda bilmez yargıcın kırdığı kalemdiniz mevsiminizden geçtim ansızın mevsimsizliğimdendi güne kanıyordu gözleriniz kuru çiçekler vardı ellerinizde birini bekliyordunuz / umuyordunuz - ben değildim, beni unutmuştunuz - ve üşüyordu bir yanınız / sokaklarınız toprak altında kalmış / bulunamamış bir antik eser kadardı yalnızlığınız ölesiye yalnızdınız koyu vaktiydi intiharların kırılgandı yaşamın teni (bir parabasisti yaşam. ne denli sonsuz ve somutsa o denli geçici ve gerçeksiz.. yalın ve görkemli ve hain gecenin deşilmez ve soğuktu karanlıkları... daraldığınız..) kıyıya vurunca ölüyordu deniz sessiz besteler yazılıyordu öznesi ve özlemi olmayan oyunlara ilk ışıklarla tutuşuyordu gözleriniz ağır bir kahrın tavasında kızgındınız / kırgındınız çalarken yağmurun davulları gece vurulmalarında çok ama çok yalnızdı yastığınız.... |