HAŞİN DALGALARBir denizdin fırtınalı...Çalkantılar içinde... Çok daha fırtınalı okyanuslardı vücuda getirenler seni... Hiç okşanmamıştı başın. Dalgaların haşindi. Öyle bilmiş, öyle görmüştün. Küçücük bir kayıktım ben. Salıverdiler sana beni... Küreksiz, çâresiz, zavallı... Hiç deniz tanımamıştım. Bilmiyordum fırtınalardan korunmayı. Benim geldiğim kıyılarda söylenen şarkılar, bitmeyen nağmeler vardı. Bir limandı ki korunağımız, sevgiyle gülümseyen yüzler, merhamet vardı. Çok dalgalanmalar geçirdik. Tutundum hep sana... Ne kadar köpürsen, Ne kadar savursa da hırçın dalgaların, Sendin bence limanım. Savruldukça hayatın rüzgârlarınca sağa sola, sen hiç olmadın yanımda. Elimi başka eller tuttu hep acı günlerimde. Hep yalnız, hep korunmasız, hep çâresiz... Oysa ben hep sana sığınmak istedim. Sığınmak limanına, Ama yanımda hiç olmadın, olmadın... Ne hırçın dalgalardı onlar... Alt üst etti en güzel yıllarımda. Hırçınlığın, doğru bildiğin şeylerdendi. Tutmuşlardı o nasıl verdiğine şaştığım gemlerini. Gözün ne beni, ne de ikimizin kıymetli üç incisini görmüyordu... O âsi dalgalı deniz, iplerinden çekiliyordu bir yerlere... Gözlerin, sadece seni tutup çekenleri görüyordu. Doğru sandığın... Belki hakikaten doğruydu. Ama, hiç bir doğru, limanındakileri yalnızlığa itmez. Sen, sadece kükreyen, Tokatlayan yönünle görünüyordun hep. Aynı yola sürüklemek için haşindin. Sevgisiz bir ömür, sevgiyi göstermene engel oluyordu. Ben, o küçük sandal, taşıdığım o üç incime set oldum senelerce. Hoyrat dalgalarında kırılan hep ben oldum. Sevgi her şeye çözümdü. Üstelik sevgisiz olduğuna inanmıyordum. Yüreğinde sevgi de çoktu. Ama gösteremedin nedense... Sert dalgalarla yol gösterilmez kimseye, Çok anlattım, Hep yalvardım. Ben parçalansam da önemi yoktu artık. Ama o üç yavru şefkât ve sevgi yoksunu olmasın istedim. Biraz gözlerine bakabilseydin, hazırdılar peşinden gelmeye. Hazırdım seninle savrulmaya. Ama hep kör ve sağırdın bize... Ben ne fırtınalarda kaldım sensiz, Elimi uzattığım çok an yoktun ki hiç yanımda. O üç inci tanem de savruldular oradan oraya... Korudum, kolladım, Sadece benim sevgim yetmezdi ki onlara. Seni çok seviyordular, Ne kadar muhtaçlardı sana... Duygululuklarını benden almışlardı. Kan ağlıyordu içleri. Anlatamıyorlardı ki sana... Ben, küçük, zavallı sandal, Senelerce gam taşıdım oradan oraya... Set oldum senle aralarına. Teselli ettim, Bizim iyiliğimiz için dedim, Gözyaşlarını sildim, kendim içime akıtırken. Olmadı, fırtınalar da dinmedi, Çarpıyorlardı incilerimizi kayalara... Sonunda, kaydı avuçlarımızdan bir tanesi... Dayanılmaz acılara gark ederek bizi... Dalgalar yutarken önce, al dedi, cansız bedenini... Sâkin, sevgi dolu, içine kapanık olan son inci tanemi. Ölümmm.... Buz gibi sular döküldü başımızdan yüreğimizde cehennem kaynarken. Ben var mıydım? Nerdeydim? Kimdim? Neden? Neden? Yaşarken cehennem buymuş demek... İşte o an baktık birbirimizin gözlerine. O an yaşadık aynı duyguları. Yandı, kavruldu yüreklerimiz. Kıvılcımlar uçuştu birbirine... Bir baba acısını gördüm gözlerinde. Kavrulan yüreğin gözle görünür gibiydi. Acın, yükseliyordu göklere... Lâvlar yükseldi yüreğimizden, Buz dağları devriliyordu gümbürtüyle... O sert kayanın içinde, Ne denli yumuşak şefkât yağmurları varmış meğer, Göstermemişsin. Görememişim... Ağarmıştı saçların birdenbire... Tek dayanağımız, Sığınağımız yine yüce Allah idi. Sığındık, esirgeyen gölgesine... Ne kadar boşmuş hayat, Bir hiçmiş dünya, anladım. Hatâ yalnız onda mıydı? Ben de çok hatâ yaptım. Belki, yanlış olan bendim, kim bilir? Ne kadar dalgalı, fırtınalı olsa hayat, Hiç kin duymadık birbirimize. Küs kalmadık bir gün bile... İsyân etmedim hiç. El açtım Yaradanıma, Artık sana emânet dedim. Sen verdin, dayanamadın bunca kırıldığına. Ben küçük, kırık, zavallı sandal, Koruyamadım onu haşin dalgalarından hayatın. Kim bilir, belki daha da mutludur orda. Sen, bunca dalgalı, bunca haşinken, Duruldun birdenbire... O boyumuzdan aşan dalgalar küçüldü gitgide... Duruldu, yumuşadı. İçim şefkâtle doldu bu haline. Amacın yanlış değildi, biliyordum. Çeken ipler almıştı seni eline. Şimdi gevşekmiş gibi dursa da, Hâlâ iplerin ellerinde... Sevgi, saygı, merhamet dolu iki incimde, Yaralı yürekleriyle, mutlu olamadılar... Birinin iki incisi olsa da, Yalnızlar ikisi de... Sevgi, her şeyden yüce bir duygu, Vermeli taşa bile... Sevgi, tatlı dil, ilgi, Çıkarır yılanı deliğinden bile... Sen bizim babamızsın. Evimizin direği. Çok zaman şeffaf, yok gibi görünsen de. İnan şefkâtle hem de seviyoruz hepimiz yine. Hayat, yine de yaşanıyor, Acımız saklı yüreğimizde. Şimdi, daha çok anlıyoruz birbirimizi, Daha sıkı sarılıyoruz incilerimize. Çoğu zaman imreniyorum senin haline, Öyle bir teslimiyet içinde, Öyle hazırsın ki her şeye... Bense sığındım Rabbime, Sonra şiirlere... Daha çok sarıldım dostlarıma, Kedime... Her şey yüreğimde, Şaşarlar belki güldüğüme. Şarkılarla avunurum söylerken, Torunlarıma seslenirim neşeyle. Bugün sevgililer günü. Hiç tatmadığım bir mutluluktu... Anladım ki, şükretmek lâzım; Eşim var, Yavrularım... Dostlarım, sevdiklerim..., Hâtıralarım... Ve sığındığım, yüce Allahım... İnanın, unutulmuyor acılar, Sabırla, neşeyle, anlayışla, yaşıyoruz yine... Her şeyin vardır elbet bir sebebi. Yüce Yaradandan daha mı iyi bileceğiz? Tek sözüm var okuyanlarıma: En cömert yanınız sevgi dağıtmak olsun, Kurda kuşa, taşa, toprağa bile... Sevgiyi göstermek o kadar önemli ki... Kat kat dönecektir, inanın size... Sevgililer gününüz kutlu olsun. İçtenlikle... Hâlenur Kor Yıl 9 Ekim 1967 _ 14 Şubat 2014 Dilerim, bir kırk yıl daha tutsun ellerimiz birbirini... Kırk yıl da beraber olsa insanlar bir arada, insanlar birbirini sevdikleri kadar, saymalılar da. Herkes bir birey. Herkes aynı şeyi düşünmeli, aynı olmalı diye bir kural yok. Öyle olsa, Allah, herkesi aynı yaratırdı. Yeter ki, hoşgörü, anlayış, sevgi ve saygı olsun. Herkese sevgi dolu yıllar dilerim... |
bir yastıkta kocayan ömrün ve sevginin, evet bu bir hayatın gerçeği gör ki neler geler sağ olan başa. çok güzel ve derin işlediğiniz bu mısralara sonsuz saygılarımla.. tebrik ederim
karan