ASRIN ŞEHİDİ ÇANAKKALE
Şu buluta bakın, şu erkan-ı sefil buluta
Ufka aşikâr zincir vuran, çetrefilli muamma Neyin nesi bu karmaşa, bütün bu olanlar? Arşa yükselen tekbire inat, kim bu gelenler? Kulakları tırmalayan şu kesretli suskunluk Hangi hazin dünyayadır, şu naçar yolculuk? Kalabalıklar arasında yalnız yürüyen, Saçları kınalı çocuk Ayın şavkı mı yansır yüzüne, bu ne aydın çehre! Kınalı saçlar; masum, körpe, her teli kahraman Bir karınca yumuşaklığıyla toprağı vuran O öpülesi ayaklarında yırtık, eskimiş çarık Kalabalıklar arasında yalnız yürüyen, Saçları kınalı çocuk... Hangi ciğeri yanmış ananın dirilmiş sureti? "Cennet anaların ayaklarının altındadır." diyen Hangi ananın parmaklarıyla terkiplendi bu saçlar? Hangi dünyaya sürgündür şu naçar yolcular? Nedir bu kalabalık, bu vahşet, bu akın? Kimin için kazıldı, şu yoksul derin siperler? Dost kim, düşman kim, ecelsiz mi öldü insanlık? Çiçeği burnunda taze gelin, Elif bacı Vatana sevdalı Mehmet, Allah’a emanet, Elif bacı Gün namus günüdür diyerek atıldı Fadime ana Ezelden taşıdığı heybetiyle bakarak komutana: "Ellerimle ördüğüm bu tiftikleri ulaştırın vatan evlatlarına" Elinde tuttuğu yünden tiftik değil, imandan yelekti Esaret, zaferi müjdeleyen bu çağrıya yenikti Ufacık bir kara şu Çanakkale denilen diyar Aralıksız yağan çığırtkan sesli gülleler Tutuk nefeslerde göğsü hırpalayan mermiler İnançla örülen boğazda, müminler bir safta Kaynar yer ve gök cehennem mi cehennem Deryada bir kara leke, ruh desen ebedi balçıkta Dayansa sinelere ölümü terleten dirilişin Tende emanet ki, tutar ellerinden alın çizgilerin İlahi kudret; sırtladığın kâinat mıydı koca seyit? Kan kızılı yokuş ve kandan yokuşu söken şehit Kanınla gök kubbeye destanın çizen 57. alay Alaya tesir-i kudretin süren ne güzel komutan Bir çınar ki beyninde taşıdığı cihanı saran Vedalaşıp rüzgârıyla Çanakkale’nin, ettin sefer Yasaktır sana kefen, ölümü güzel kılan nefer Özkan Çalış |