Savaşan Kalplerin TarihçesiGözleri kızıl Mavi yeleli bir kısrak gibi gökyüzü Bulutların köpürdüğü bu şafak vaktinde Yüregim kan ter içinde Dün kü gecenin koynunda taştan bir kadın oturuyordu Gözleri gözlerimi inkár geliyordu Martı kanatları gibi elleriyle Gönlünün göğünden bana hasret içiriyordu Alev almış dudakları kulağımda "Aşk savaşan kalplerin tarihini yazar." diye fısıldıyordu Ürperdim Üşüdüm Uyandım Pencereden uzaklara baktım ve mırıldandım "İki kardan adamız, birimiz dışarda birimiz içerde. Seni ilkbahar sıcağı eritecek ve gideceksin. Oysa ben yanıp yanıp donacağım ve aşkla hasret arasında kalakalacağım. Karlı bir havada zambaklar kan ağlıyor Bir yalnızlık senfonisi içimde Bu ne büyük bir çaresizlik, bu ne çok sesli kimsesizliktir böyle İçimdeki bu boşluk yokluktan bile öte Sonbahar geldiğinde ağaçlardan yaprakların dökülmesine alıştım ama hayattan insanların kopmasına alışamadım. Umut öyle bir şey ki; Belki bir kuş yuva kurar diye insana avuç açtırır. Kalbin hangi mevsimse onu bulursun yazdığım şiirde. Sonbaharda gelip kiraz lekesi arama dilimde. Hasret öyle bir şey ki; Islatır seni uzaklarda yağan yağmurlar" Her yalnız insana Yüreğin efkárlısı kahvenin köpüklüsü makbuldür Sobayı yakıp kahve kaynattım Savaşan kalplerin tarihçesini okumaya başladım Gözleri mavi Kızıl yeleli kısraklar gibiydi aşk uğrunda ölenler Bulutların köpürdüğü bu şafak vaktinde, Karanlıkta kılıç sallıyordu hasretle kuşatılmış bütün kalpler |
gönülden tebrigimle