Dosta dedik…
Sen bilir misin ki nah şuraya bir köz düşer
Yüreğimin dibini bırakmaz deşer de deşer sesime bir perde çekildi sanki bir bir tüm bağlarımı yakarak bir ahhh.. çekersem içimden üstüme tünemiş olan tüm kainat yıkılır be dost köhneyişimizin altın da kalmışken duygularımız oysa bir elimizde gül bir elimizde kuranla çıkmamış mıydık biz bu yollara? şamatanın orta yerini güneş gibi görüp aldandık be dost o kendi biçareliğine koşan zavallı bir yolcuymuş meğer Saçların işvesini karşıki dağdaymış sanırken İçimize çöreklenen rüzgârların da savrulduk Oysa hatıralar şimdilik diye kaldı gecenin karanlığın da Nefesimizin çekildiği yerden başlarmış meğer acılar Ve asla engel olunamazmış gönlün hayata sıktığı son kurşuna bu yolu bizler gönüllü olarak seçmedik mi dost başımıza taşlar yağarken yüreğimiz niye ki pembe bakıyordu bilemem neyi bildik ki biz zaten cennet diye cehenneme odun taşımadık mı? Özüme güvenim yok nefsin elinde oyuncakken ayaklarıma da güvenmem o yoldan saptırmadı mı bizi dost kimseye kırgın değilim yine de çok şükür melekleri barındıran bir yüreğim var kopmadım tüm kanatlarım kırılırken aside değilim sığındığım “Bir” y-aratanım var gerçek mi yoksa serap mı bu yaşayıp da yaşattıklarım elimle sunduğum nimetlerden dolayı ben o kadar çok aç kaldım ki dost gecemi kaçıyordu gündüz mü erken gelirdi bilemedim Kuşlarımın niçin terki diyar ettiğini de O kırık kapıların menteşeleri gibi savrulduğumu da tüm umutlarımı o son mektubun köşelerin de yaktım attım tüm taşlarımı eteğimden bir daha görmemek için şimdi mi harabe kalenin toprağa gömülü temeliyim işte sen de beni taşırmış gibi yapma sakın dost bilirim insan yükünün ne kadar ağır olduğunu ya işte bundandır viran görünen gönlümün hali Ne sen sor ne de ben anlatırken inleyeyim dost oysa ki yabanın bize ettiği vız gelirdi ne ettikse biz kendimize ettik be dost… (22.09.2013) AZAP… |