İçimden kopup gelenler
Yüreğinin götürdüğü yere git,
Anılar hala tazeyken İstiyorum yaşamak, yaşatmak Anılar hala canlıyken Dalgaların çarptığı kayanın ardında Kiremitlerin düşer gibi konduğu çatıda Güvercinlerin kanatlanıp özgürlendiği diyarda Ardında kalan bir adam Bir resim kaldı senden Yaşatılan anıların Yaşanılacak hayallerin Yaşanılan anın habercisi ya da sevda meleği Ne olduğu ne olmak istediğini bilemedim İsmini yollara, kaldırımlara Attığın her adımdaki yere kazımak ister Sorulacak sorular Cevapsız çağrılar Art arda gelen düşünceler Solumak, zor sensiz bu hayatta Yanımdayken daha güzel oluyor Düşlemek seni, en güzel hayallerde Kan kusuyor düşmanlarım Açığımı bekliyorlar Cam kırıkları gibi kalbim Kokun tüm odamı doldurmuş Hasreti çekenler bilir Hicranı yaşamak ne kadar zor Islak mendil bıraktın ardında Gülüşün gitmez gözümün önünde El ele tutuştuğumuz o mehtaplı gecelerde Arıyorum o eski anlarımızı İlk sevda sinemasına gittiğimiz O Pazar günü çıkmıyor aklımdan İlk busen hala yanaklarımda Hassas ve narin tenin Isıtıyor soğuk bedenimi Sevda; yükseldikçe aşağı düşmesi kolay yokuş Tırmandıkça kayması kolay bir kar dağı Filizlendikçe solması kolay bir aşk çiçeği Umutlandıkça gözyaşlarıyla dolan bir çift göz Düşledikçe kâbusa dönüşen bir rüya İstedikçe kaçıp giden bir kader Soludukça ölümü hatırlatan bir nefes Yüzdükçe boğulası derin bir deniz Her şeyden önce ve hiçbir şey yokken Tastamam derken eksikleri bitmeyen Suda, toprakta, güneşte Yaşanılası dünyanın her yerinde İzin, kokun hala her daim aklımda Benim de son kullanma tarihim gelecek Benim de ardımda sevenlerim olacak Bana da yasinler, fatihalar okuyan olacak Beni de eriten olacak buz dağında donmuşken Besteni yazıyorum en güzel aşk bestelerinde Resmini çiziyorum en şahane manzaralarda Kahramanı yazıyorum en ateşli romanlarda Sevdikçe, sevildikçe Bir maziye karışıyorsun Andıkça, anıldıkça Süslüyorsun en hoş bahar gülünü Ellerimde, yüreğimde takat kalmadı Derdim derman bulamadı ey tabip Çığlıklarım kulağımı sağır etmişken Kudretim acizliğimi kapayamadı ey habip Şeref, haysiyet, onur en büyük insanlık imi Pirim, abdalım, divaneyim en hain günün ve gecenin Sevdalı, ateşli, saf delikanlı çocuğuyum Yüküm, bakışım; ufkum kadar geniş Rüzgâr esip getirir hasretini Selam söyle gurbet kuşları Benim de sizin gibi kanatlarım olsa Tünesem, uçsam sevda şehrine Ya da şahlansam bir ak Arap atı gibi Ya da mat etsem en sonuçsuz satranç hamlesinde Ya da tuşlasam en zor güreş maçında Ya da nakavtla sam en son saniyelerini sayan boksta Sevmek isterim bir kere Bir kere de anarım bin kere Ne üçgen olursun ne kare Yüreğime akarsın pare pare Ben aşkına oldum ciğerpare Sonu gelmez duygu dünyamın Bir şaheserisin Bir müptelasıyım Bu bağımlılık yapabilir kanser Bu bağlılık getirebilir sadakat Doldum Patlayabilirim bir bomba gibi Dolu oldum Çatlatabilirim o kurumuş yüreği Islatmak isterim gözlerini Gözyaşların akıyor mısralarıma Mumyalamak isterim cesedini Çürütmek istemem o bedenini Gece sabaha karışırken Gün akşama dönerken Her an ölüme yaklaşırken Her şeye rağmen güzel, Yaşamak! |
Her yerde yığınla mezar var bak. Belki de yerin altında, üstünden daha çok dostumuz, akrabamız vardır. Hayat çok kolları olan bir yoldur, orada biter anlıyorsun.
İyi ölümün en güzel düğün olduğunu söylerim sana. İnsanların uykuda olduğunu ölümle uyanacağını, onun bazen ceza, bazen bir armağan, bazen bir lütuf olduğunu, şerefli bir ölümün şerefsiz bir ömürden daha değerli olduğunu; “kabre hazırlıksız girenin denize kayıksız açılan” birisi gibi olduğunu söyledim. İnanma yalan söyleyen aynalara, güllere, mutluluk bestelerine, sahte cennetlere...
SAYGILARIMLA