SUSKUN BIR MATEM ( Kutlu dogum haftasina ozgu yazilmis bir eser)Serin serin esiyordu rüzgâr. Etrafta ne bir kuş cıvıltısı kalmıştı ne de mutlu insanların sesleri… Herkes bir yerlere çekilip çok kötü bir bir gerçeği unutmaya çalışıyordu. İnsanlar gözleri ile birlikte yüreği ile de ağlıyordu sanki. Herkes adeta yetim kalmıştı. Boynu bükük, her şeyden mahrum gibi… Aslında bunların tek bir sebebi vardı. O an bütün ömürleri boyunca yaşayacakları en kötü şeyi yaşamıştı insanlar. O gün… O gün Peygamberimiz ölmüştü. Gönüllerin şahı, Allah’ın en birinci kulu, insanların örnek aldığı, herkes tarafından büyük bir aşkla sevilen biricik H.z Muhammed (S.A.V) ölmüştü. Onun nefesinin kesildiği an sanki herkes nefesini yitirmişti. Büyüklü küçüklü herkes hıçkıra hıçkıra ağlıyor, kimsenin ağzından bir tek kelime bile çıkmıyordu. Güller bile boynunu bükmüştü.Onlar bile bu duruma dayanamıyordu. Herkes perişan olmuştu. Bu duruma sevinen belki de sadece bir kişi vardı. Biricik gül kokulu Peygamberimiz… Evet, o bizlerden ayrılmıştı ama hiç korkmuyordu. Bizlere, Kuran’a, dinimize güveniyordu. Çünkü o insanlar için elinden geleni yapmaya çalışmıştı ve insanların ona bu yaptıklarına karşılık vereceklerini biliyordu. Hem zaten o istemediği bir yere gitmemişti ki. Ya Resulallah’ın yanına gitmişti. Cennetine kavuşmuştu. Allah’ına kavuşmuştu. Ahiretine kavuşmuştu. Aslında insanlarda biliyordu bunu. Ama, yine de kabullenemiyorlardı. O, bütün gönüllere taht kurmuştu. Sanki o olunca her şeyde ayrı bir canlılık, bir huzur, vefa ve Allah korkusu oluyordu. Herkesin sevdiği, eşi benzeri olmayan, güzel ahlaklı, dinine Allah’ın yarattığı her şeye vefalı bir mümin, bir kuldu. Peygamberimiz hiçbir kimseye aşağılayıcı, kötü gözlerle bakmaz aksine onlara büyük bir sevgiyle yaklaşırdı. İnsanları hiçbir zaman zengin, fakir diye ayırmaz herkesi kendi gözünde eşit tutardı. Bütün insanlara yardım ederdi. O, solmuş bir çiçeğe karşı bile vefalıydı. Onun için bile elinden geleni yapardı. Yetimi doyurur, evsizlere yardım eder, Allah’ın yarattıklarını her daim korurdu. O, çevresindeki herkese yardım eden, güzel ahlaklı, güvenilir bir insan, bir kul olduğu için herkes tarafından sevilirdi. Zaten bu yüzden herkes perişan olmuştu. Hiç kimse böyle sevgili bir kulun birden bire onlardan ayrılmasına katlanamıyordu. Peygamberimiz öleli iki üç gün olmuştu. Sanki etrafta yaprak bile kıpırdamıyordu. Rüzgâr esmiyor, güney eski neşesiyle doğmuyor gibiydi. Adeta her şey bütün enerjisini yitirmiş gibiydi. Peygamberimizin kabri daha sonraları Mekke’ye yapılmıştı. Herkes sürekli oraya gidiyor, Peygamberimizin kabrine kafasını yaslayarak saatlerce orada kalabiliyordu. Bütün insanlar Peygamberimizin kabrinin etrafında Ya Muhammed diye ağlıyordu. Biricik Peygamberimizin kabri gül kokuyordu. Peygamber gülü… Herkes oraya geldiğinde Kâbe’nin örtüsünü koklar, Peygamberimizin kokusuymuş gibi haz duyarlardı. Peygamberimizin yokken insanların içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu ama zaman da yavaş yavaş ilerliyordu. Peygamberimiz biz müminlerden her zaman dinine bağlı, Kuran’ına bağlı, Allah’ına bağlı olmamızı istemişti. Bazı insanlar Peygamberimizin yolundan, Allah’ın yolundan gitmişlerdi, bazılarıysa içlerinden geleni, istedikleri şeyleri yapmışlardı. Ama herkes bir şeyin farkındaydı. Böyle bir kul, böyle güzel ahlaklı bir Peygamber, bu kadar fedakâr, güvenilir, Allah’ına bağlı, insanlara bağlı bir kulun hiçbir zaman eşi olmayacaktı. SENA YILDIZ[ /alt_cizgi ] |
Güzel paylaşımız için teşekkürler...
Sevgiyle, sağlıkla kalın