................................
Bir yolcuyum ben işte, hem de bir garip yolcu.
İsmim, namım bu olmuş benim. Öyle tanır etrafımdakiler, alıştım istemeden. Ve bu bir garip yolcu namıyla yol alıyorum sensizlikten. Mazinin sayfalarında bir menfez bulamayan mazinin gizemiyle . O mahur gözlerindeki mahzun bakışlarının bağrıma saplanmasıyla Kör kuyunun dibindeki o sırlı sözlerin, aydınlık kandil gibi sanki. Üzerimde bir bezginlik, yılgınlık, ama senden değil bu mahmurluk, Ve bu mahmurluğu atmak için enfes bir dil b este sözlerini Kuşak gibi bağladım hülyalarıma, sarığım oldu amansız yarınlarıma. Teneşire götürülür ya insan hani, bir kabrin kazılmış çukuruydu sanki O bitmek tükenmek bilmeyen kara, kapkara 14 gün. Sanki Ebabil kuşları gelmişte Ebrehe’ nin ordusunu yerle bir etmişti Gagalarında taşıdığı ateşten topların, inceden inceye gönlüme düşürdüğü O ateşten prangaların cirit attığı; kırmızıya boyanmış 14 gün. Evirip çevirdiler bedenimi, ruhumla birlikte alabora oldu aktı gitti Yarınlara bel bağladığım ümitlerim, denizin derinliklerinde yitikleşti. Şerha şerha filizlendin içimde. O açılan yaralarıma sürüldün merhem diye. Susadım Kayıp Gül’ üm. Sinem; sinemin ötelerinde bir susuzlukla ve ondan da öte suskunlukla boğuşurken Ardından çocuklar gibi ağlayıp, sus pus kalakaldım. Yalnızlığımda, arka fondan esen sus puslar dost edindi sadece. Dudakların, ruhumun en mahremiyetine temas ettiğinde Bir tehame gecesi gibi ne ılık ne de sıcak bir dokunuşla Sana dökülen nağmeler kanadı, hem sağ, hem de sol benliğimde. Ama Kayıp Gül’ üm; En helal noktasından akıyor kırmızıya yakın çalan kanım Boşalırken o 14 günün telafisinde, ben mi yitiğim sen mi söylesene. Zaman bizim için hep bir Muharrem oldu, zamanın altın diliminde. Gitmek gerekti senden, kaçmak lazımdı, düşüverdi birden düşünce içimden Ben bende kalsaydım, gidebilir miydim senden. Dur; sakın gitme, kal, Allah aşkına kal deyişlerindi kalmama neden. Bir kördüğümdü aşkımız, tıpkı ilk günkü gibi en tazesinden. Saat sanki ayrılıklar için tik tak, tik tak atıyordu, belki de böyle kurulmuştu. Takat kesildi dizlerde; içimdeki sevdalinka masalının yitik Kayıp Gülünden. Öyle bir sızı var ki dizlerde yine; adımlarım dermansızlaşıyor o 14 günden. Boğazımda bir düğüm, nefesimi kesen. Ama bir hıçkırık var çıkmaya namzet O düğüm bile kördüğüm olmuştu Kadifekale denen lamekân mahremden. Yıkık dökük bir harabeyim, her bir yanım da öyle, Seninle baktığım her şey küskün kesildi bana. Ağaçlar küskün, insanlar küskün, etraf küskün, hayat küskün. Bir Kayıp Gül diye başlayan hitap; yeni bir başlangıç koyar güneşin yamaçlarına. Tepeden bakmak zordur, aşk ateşinde harlanan aşıklar oturur ancak oralara. Turnalar gibisin içimde. Kırlangıçlar ülkesi var uzaklarda, rota sence de mi öyle diyar-ı rum’ a. Her bir göç, yeni bir hicret, yeni bir yaşam, öyle mi dersin Kayıp Gül’ üm. Bak sabah ezanı okunuyor şimdi. Ezan ile sala arasına yetişir mi sanırsın Benim senden yoksun olduğum sensizliğim. Bu şehir dar, bu şehir yabancı bana, öfke kusuyor nefsim artık yokluğuna. Rüzgarın rengini arıyor gözlerim, gözlerde perde, tabi perdeler kalkarsa. Biraz sitemkar bakar gözlerim, rüzgar denen esintiye Düşkünlüğüm Kayıp Gül’ üm, gecenin o en tatlı saatlerine. Kirpiklerim ıslanırken, damlası düşse yeryüzüne Ferhat ile Kerem kalkar yerlerinden, alır eline aşk okunu Salıverir Kayıp Gül’ ün aşk mabedine. Haydi kalk! Kaldır bükük boynunu… Çağlar değişti Kayıp Gül Çağ Aşk zamanı, sütün kaymağının zevkini tatma zamanı. Diye haykırışlar kopartılır sana, ama Nafile Kayıp Gül’ üm nafile. Her bir nağmen, her bir hatıran, ayet iner gibi sanki gönlümün kalabalık caddesine. Benlikten vazgeçtim bak senin için, haydi girsene gönlüme. Dudakların dudaklarıma temas ettiği o vakitler var ya hani; Seni görür gibiyim Sultanım; seccademin ıslak ipliklerinde. Acıya endeksli bir hayat benimkisi, acı ki hem de ne acı. Kan kusan sancıların mahsülünü topladım o 14 günün sonunda. Yezid bakışlı kem gözlerden sakınırım seni ben oralarda. Ama sen bakma benim acılarıma Kayıp Gül’ üm; Benim bakışlarımdan fırlayan çığlıkları görme ne olur. Sana benziyorum belki de…. Kim bilir belki SEN olmuşumdur yine. Alkış mı tutmak gerek, tut peki, ama izlenilmesi gereken bir sahnede Bu sahnede biz olduktan sonra nikah ezelde kıyılmış, Ölümsüzlük iksiri oynanan; o nikah sahnesinde. Çığlıklarımı duyabiliyor musun şimdi. İlk nefesimsin, yine son nefesim olacaksın Kayıp Gül’ üm. Öyle bir dirilişle muştu sundun ki ölü yüreğime, Dirilmelerle düştün gönlümün inci mercan kafesine. İşte sana olan aşk’ ı muhabbetim böyle bir şey Kayıp Gül’ üm; Ölüp ölüp dirilmek. Ölüp ölüp dirilmeler bu şehir sanki. Adım bile kaybolmuş, ismin yazılmış göklere. O kokuşmuş günahlar bile miski amber saçar kokusuyla sineme. İsmin bende saklı her bir yeni gün. Kefenim sen olacaksın bu sevgi limanı şehrinde. Bir seslenişti sanki bu sana; Son bir şiirdi sanki; kim bilir Belki de ÖYLEDİR…. Murat AYDIN 24 Temmuz 2013-Bursa |