su/ya..sen, geldin ve dokundun yüreğime, işgal ettin ve yer buldun. ben, unuttum sonunu sana anlatacağım masalın. sen, sarmaşık istedin bahçemden. ben, dolaştım içime. maviydi gök ve biz bir bulutun devrilmişliğini izliyorduk aldırış etmeden güne/şe ki seslerimizi azat ettiğimiz bir gündü. bütün şehirler kendi içinde yaşar mevsimlerini lakin hiç birinde İstanbul kadar belirgin değildir renkleri/yaprağın… dün/bugün.. sen ki sevgili; açıp kapıyı, bahar temizliği yapmıştın geçmişten gelen ne varsa ağırlıklarından kurtulmanın en sağlıklı yoluydu bu belki de. ben oturdum. sen sustun. ben küstüm ve bir daha hiç konuşmadım seninle. senin, bir gece üşüdü dudakların, kartopu oynayan çocuklar gibi benim, dondu parmak uçlarım ve çözemedim kırıklarını saçlarının. derinlerimde yarı açık/kapanmamış bir kapı var. yarı saydam görüntüler ki ben bu haller içersinde hep orda olmayı düşlüyordum şiddeti geçmiş bir gün sonrasında sen gel bana, deli bir nehir gibi yatağından taşarak sonra ak ki yüzünden seller aksın kurak toprağımın ve yükselsin sular yok etsin dilsiz kavimleri kıtaları.. ve biz yasaklı bahçelerde şiirlerin içersinden sökerek kelimelerin köklerini kurban edelim kurda kuşa bil cümle aleme dönüşünün sarhoşluğuyla... (...) |