ÇIPLAK
fırtına kara bulutlardan belliydi
griye dönmüş ufkun çizgisi buzdağlarının kuytu yüzü karanlık ve soğuk ölümün çatırtısı bilindik gizlilikte bir kaos’un havada asılı tuzlu nem kokusu güleç yüzümün boyalı maskesi akıyor geçmişin is karası temizledikçe karalıyor vazgeçmekti belki kolay olan dehliz diplerinden gelen zincirlerin sesinden korkarak terk edilmişlik yokluktan belki yanlızlıktan pervane olmuş eteklerden akan kızıl erimiş lavları ateş surların duvarını küle çevirmişken ardıma bakmak aşkın anılarını tazeliyor bir fısıltı düştü dudaklarımın arasından duymakla duymamak adına sus pus otağında oturan hikmeti bilinmez kralın ocağına zerk edilmiş şah damarına gecenin bilinmez karanlığında ağrısı dinsin diye gözlerini dikmiş yıldızlarla dolu boşluğa kabul görse sözlerimin her hecesi tutardım elbet kollarını define bulmuşcasına heyecan sarardı hayaller akla zarardı destur asasını üç kere yere vuranın sırrı hikmeti suhal olmazdı bırak suyun akışkan olmayan yönüyle aksın nefesim yolunu bulur elbet sözümü sakınmam ben gene diyeceğim. |