Yalnızsın, yalnızım, yalnız..
susmak istedikçe her şeyi avazım yükseliyor
bir gemi yol alıyor içimin denizinden bir ip kopuyor bir fırtına bir kıyamet ağlamak istedikçe bir gülüş vuruyor ağzımın kıyılarına bilmelisin gecenin de bir rengi var bir duvarı bir duvar saati ve durmadan tırmanıyor akrep ile yelkovan hüznün yokuş sırtını o an meydanlara koşmalısın diyorum uğultulara içindeki denizi bir ırmağa açmalısın diyorum bir çoban yıldızına ya da bir bayrak gibi çekmelisin karanlığın vahametine gözlerini sıkarak yumruklarını ve kanatarak dişlerini o an anlayacaksın sevgilim işte tam da o an hayat bir karanfil kokusu bir yusuftutan kuşu bir denizin dalgalanışı hayat içli bir iç çekiş bir kırmızı gülüş başlarsın denizci çocukların şarkısını ıslıklamaya kendini kendi yalnızlığından sakındığın zaman şarkıdaki nakarat da yalnızdır dudağındaki ıslık da sazın en kırık yeridir en çok yalnız olan belki de rehvan rehvan kanayan bir at dalgın bir gelin vurulmuş bir gerilla ve yalnızdır gözlerim dağbaşında vurulmuş vakur bir asker koştururcasına yaşamak ve ölmek iki ayrı renk ikiz duyum eşiği susmasam bulaşacak sesime mutlaka durmadan çoğalan insanların ve kuşların yalnızlığı ve ağlatacak beni de mutlak bir hüznün sesime meftun griliği.. |