SEN YİNE SEN
Kırmızı bir ateşe döndürdü bakışlarındaki ihanet,
Alev alev yaktı kainatımı gözlerindeki kehanet Bir var olma savaşının ortasında derbederdim Bir kere bekle desen bir ömür kapında sabrederdim Ve de pejmürde bir mecnun gibi gelirdim peşinden Tutuşturmak için mumlarımı dumansız ateşinden Gündüz açardı şafaklarda, sırf senin için bir anlık Kaybolurdu sensizliğin gözlerimde çizdiği karanlık Yoğruldum vuslat teknenden taşarak bezm-i şahanem Gönlüne, emrine rızık olmamak için yok ki bahanem Okşarsa yanağımı bir rüzgar senden bilirim fısıltısını Yıkamam yüzümü, dalıp matemine tutarım yasını Kılıç yarası değil bu, kabul etmez ne doktor ne ilaç Öyle bir dert ki hekimler, iflah olmaz derde muhtaç Yeni bir ömre yelken açmak, silip paslanan bahtını Bir çırpıda yıkasım geliyor gönlüme kurduğun tahtını Sonra dönüp gitmek istiyorum kaybolduğum diyara Ki bilirim kendimi her bulduğumda acıyacak bu yara Papatyalar seni hatırlatacak, çiğdemler, güller seni Şarkılar seni hatırlatacak, sözler, diller, eller seni Bir nakaratta kor olacak ellerin boynumu saracak Şehrin meydanında darağacı benim icin de kurulacak Ayağımda pranga, elimde kelepçe içimde nedametin Her kafiyesinde elin, beni kıyısından alacak kıyametin Düşeceğim sonra uçurumdan sıcak mısralar işledikçe Daralacağım, her dokunaklı şiirde seni düşledikçe Ellerindir biliyorum, bu kor yaralarıma merhem Köle pazarından beni satın alsan dirhem dirhem İlacım derdim hekimim dermanım tabibim sensin Ben Yusuf gibi satılan bir köle, züleyha sahibim sensin Seni tasvir edebilir mi bu dağarcıkla bu lisan Serabında eriyorum, gerçekten bir de yanımda olsan Seni anlatmaya yetersiz kalır lugattaki iltifat Tasvire yetecek ne kelime var, ne zamir ne de sıfat Sükut sükut işlenecek nakışların ruhumun derinliklerine Adım atacağım ayrılığın ile çölün yalancı serinliklerine |