çiçeklerimiz duruyor hala.Biz bittik, kayboluyoruz artık boşlukta. Ama onlar solmuyorlar inatla. Gün geçtikçe daha çok canlanıyorlar hatta. Seni beklediğim pencerenin önünde beraber oturuyoruz her gün. Birlikte bakıyoruz o yollara, elimizde fotoğraflar, dertleşiyoruz gözlerimiz doldukça. Hani çiçekler onlarla konuşunca daha canlı olurlarmış ya, belki de o yüzden canlanıyor o da. Belki de bir şeyler anlatmak istiyor gün ışığına. Hep ona bakıyor çünkü, bana da ‘geçecek, düzelecek zamanla’ diye fısıldıyor. Biliyor musun, geçmiyor zaman sen yokken. Hep duruyor ikimizin eskiden içinde bulunduğumuz dakikalarda. Dakikalar da dakika gibi değil aslında, o kadar yavaş ilerliyor ki. Güldürüyor hep yanımda oldukların. Benimlesin, beraberiz, gülüyoruz. Her şeye, herkese inat sanki. Beni hiçbir zaman tercih etmedin de sevgili, dünyayı karşına alamadın ama güldün ya hep benimle. Şimdi, onlar da yeterli. Biliyor musun, bu gün yine farklı uyanmadım. Yine içimde aynı acıyla. Aynı yanmayla. Çünkü değişmiyor. Birinin yokluğu, varlığından daha fazla yakar her zaman, tıpkı sana her seferinde söylediğim gibi. Daha çok seviyor musun şimdi? Daha çok özlüyor musun ya da? Ben sanmıyorum ama, öyle dedin, öyle olsun. Biliyor musun, uyurken sanki bana sarılıyorsun. Tek kişilik yatağımda, sana yer açıp kıvrılıyorum kollarının arasına. Nefesini duyuyorum, kolların bedenimi sarıyor ve sonra kalp atışların. Kafanı kafamın üstüne koyuyorsun, gidemem diyorsun, rüyalarımda. Biliyor musun, acıtıyor. Cılız bir sokak lambasının altında, hoşça kal diyorsun önce. Alnıma bir öpücük konduruyorsun, bir elinle çenemden tutup yüzünü yüzüme yaslıyorsun. Sonra yok oluyorsun bir anda. Bense oturup ağlıyorum, bir şehirden geriye kalan karanlıkta. Kollarımı kendime dolayıp yürüyorum bir kentin sokaklarında. Yağmur başlıyor, çok ıslanıyorum. Üşüyorum. Sonra dönüyorsun bir sokağın köşesinden. Karanlık bir kentin, kimsesiz sokaklarının bir köşesinden. Koşup geliyorsun, sarılıyorsun rüyalarımda ve yine aynı kelimeler, gidemem, ben sensiz olamam. Ama oluyorsun gerçekte biliyorum. Ve acıtıyor, biliyor musun? Biliyor musun, gözlerimi bile kapatmadan gülüşünü görüyorum. Ağız kıvrımlarını. Ellerimi yerleştiriyorum iki kıvrımın ucuna. Seviyorum güzelce, sakallarından. En çok yumuşacık dudaklarından. Sonra başını avuçlarımın içine koyup uyuyorsun orada. Ve ben kalıyorum bir hayalin içinde daha. İnan her zaman ellerim, avuçlarım senin olsun da, sen hep orada kal istedim. Gerekirse keser verirdim ellerimi, hep orada kalman, gitmemen için. Keşke orada olsan şimdi. Keşke o hayalin içinde olsak. Keşke şimdi orada dursa, kalsa zaman hemen. “Zamanı durdurabilsem, ne ben kalsam, ne sen gitsen.” Erdoğan ŞAR |