sarnıç
Sarnıç
Saf Ve temiz Bana bağışlanan hayattı Kuyudan hemencecik çekilen su gibi Ufacık bir sarnıçta Gençliğim Bulduğum her delikten sızardım Sığmazdım kabıma Akardım Akardım Toprağa Yummak için uzanan Yüzlerini ellere Gürül-gürül ırmaktım Çağlayana katılmaktı özlemim Aslında çağlayan gönlümdü Benimle karıldı çamur Beni aşk ile sundular Testi ile mecnunlar Serçeler Secde eder gibi yumarlardı Dalıp çıkarlardı birikintilerime kırlangıçlar Mahzunlaşırdı boyunları bükük Her sabah öpemediğim için Taç yapraklarından çiçekler Işıkların çimenlere serptiği Günaydın elmaslarıydım Benimle tarardı saçlarını Çırçırlar Uğur böcekleri Saçlarını ıslatan yağmurlarıydım Kalbi kırık âşıkların Kırk ikindiler Ceylanların çimenleri öperken Dudaklarında kalan ıslaklık Turnaların uçup giderken bıraktığı Sazlıklardaki burukluk bendim Bir neyzenin o burukluktan Yapıp üflediği ney o küçük sarnıçtan Hasene’den Müzeyyen Toprağa düşen bir damla hayat Damla damla nusret Ben diye bir sele kapılıp aktım Ateşlerde buharlaşıp buharlaşıp Dağılan Gökten yere Yerden göğe Tekrar tekrar Düşüp yükselen Kâh bir ruzigarla tutuşup dalgalanmaktayım Kâh durgunlukla kirlenip Hüzünlenmekteyim İçimde eskiden kalma hazineler Dibimde bir sandıkta Gizli Zülfikar Fethe gidenlerin düşürdüğü At nalı asılıdır hala kapımızda Sayfalar açıldıkça Küçük sarnıçtan Damla damla Dökülüp akıyorum Henüz kabuk bağlamış İçimizde bir yarayken Endülüs Kalemizin batı burcu Doğu burcu İstanbul da düştü Kalemiz Hanemiz Kalbimiz Viran Tahtadan yapılmış Ve çemberli Ufacık bir sarnıç Çatlaklarından dökülmekteyim Ayaklarına Ayaklarından toprağa Tıpkı senin omuzlarından aşağı Döktüğün saçların gibi Savunmasız Ve yalnızım Tıpkı senin savunmasız başın gibi Ruzigar Ve güneş, Kar ve tipi vurmakta Ocakta eski bir çaydanlıkta Kaynayıp kaynayıp Bir ilkbahara demlenmekteyim İçimde bir anne Sabırla bekliyor Ben de bekliyorum Yalnızca kendimden Arınmak için Erdoğan Karaköse |