BİR ŞEHİTİN GÜNLÜĞÜ
I
gökyüzünü tutamıyorum ellerimle yeryüzüne de basamıyorum aldığım soluk ne kadar değerliymiş tuttuğum eli sevgilinin meğer II sen varsın diye buradayım var olman için yok olacak ilk mısradan geriye bir tek senin adın kalacak III ne öğrenmiştim neler hangisi işime yarar şimdi sorguladığım şu yaşam mı aklımı taşır aklım mı yaşamı IV küçük küçük insanlarız okumuştum savaşları kitaplarda ölüm zor gelmişti hep ama değil işte hemen kapının dışında V arkadaşlarım aynı mahalleden okuldan şimdi işten eve evden işe dertleri vardır bir dolu benim bir tane VI dağlar çıplak ayaz gibi yoksul yüzyıllık yoksulluk bu dağlar sıra dağlar bilir mi bizi tanır mı eskiden beri VII kimse ak pak değil hiç kimse ben ya ben ben de VIII mektuplar geliyor içten içe ağlamalar sevdalı tenimiz aklımıza getirmiyor en acı halimizi IX döneceğimizi söyledik söz verdim denemez dönersem n’olacak çok bir şey değil ama yaşamdan bıkılır mı genç yaşta asla ayıp olur ele güne karşı X silah ne kadar soğuk ne kadar korkunç elimde ölümüne bir oyun bu XI kasvetli bir geminin güvertesindeyiz kasvet yaşamın ucu kasvet yalnızlık kasvet sessizlik ve soğuk yakışmıyor bize XII sessizliği yırtan silah sesi bazen yüreğimizi yırtan bir çığlık kasvet yok mu artık XIII tırnaklarımızla yırtıyoruz göğü neden dayanıyoruz toprağa var gücümüzle neden yaşıyoruz hala yaşamak istiyoruz da XIV bayrağımız canımız altında bir sırayız gözümde bir damla yaş aklımızda siz XV karanlık mı karartır aydınlığı aydınlık mı aydınlatır karanlığı bu karanlığı aydınlatabilecek miyiz yanmadan XVI mustafa kemal’in askerleriydik bir zamanlar yokluklar içinde savaşları kazanan dünyanın taktir ettiği şimdi bir oyun var bu savaş o savaş değil XVII gemi azıya almış karanlık gökyüzünün gölgesi girmiş koynuna kimlerin kimler şeytan kimler hain içimizde beslediğimiz XVIII deliniyor cumhuriyetin yasaları birer birer satılmışlara özgürlük ulusalcılar da en büyük tehdit kimin oyunu bu abd var ucunda ab var kuklaları tutuyor maşayı yalakaları da alkışlıyor şimdilik XX bu ülke bölünmüş kafalarda kafalarında bölücülerin XIX kimin beceriksizliğini kimin suçunu aklıyoruz kim ölmemizi istiyor neden biz XX saatin tik takları zamanın yüreğim yaşadığımın şahidi gördüğüm kan arkadaşımın benimkine benziyor XXI nöbette gece ve sabaha kadar dağlar karanlık gökyüzü yıldızlı sevdam kadar derin ve anlamlı XXII günleri sayaraktan geçirmek yaşamı yaşamı uzatıyor günler geçmek bilmiyor XXIII beyaz kağıda yazdım ‘’anam’’ dedim ‘’sizi gördüm rüyamda’’ sen de beni görmüşündür bir tek sen XXIV ne doyulmaz türkülerdir bunlar neden söylemişlerdir içten söylenmiştir neden bundandır XXV bir mayın parçaladı mehmet’i muğladan yanıbaşımızda unutmak mümkün değil XXVI ‘’sular yükseldiğinde balıklar karıncaları sular çekildiğinde karıncılar balıkları yermiş’’ umarım XXVII bir sevdalı bulut vurulur anaların yüreğinde kan gölü yaz geceleri duvar diplerinde XXVIII aydınlığımızı gizler yalan olan herşey teslim ederiz bedenlerimizi karanlık bir bulut alır gün ışığını kapatan XXIX kim var arkamda yalnızım sanki beni koruyan kimse yok galiba XXX susuz ırmaklardan aşan her köprü dualarla açılır geçemezsin deli dumrullardan XXXII sır değil artık hainler var aramızda yalan değil hiç değil işkenceciler daha çok korkar XXXIII neden sadece biz namlunun ucuna sürülen bu bir savaş değil kalleşce bir oyun XXXIV gökyüzüne ekilen nifak tohumları son mısralara eklenen suretimiz vurulanları taşırız ezilir yüreğimiz gitmek zamansızdır çocuk veya genç XXXV sayılmadı ruhum aranızda sizin kadar gençliğim işe yaramadı vuruldu kalleşçe XXXI mavi tarlaların üzerindeyiz bereket ürettiğimiz geleceğin tohumlarını ekeceğiz XXXVI ateşler yakılır sokaklarda yas ve ağıt benim arkamdan bana ne yarar XXXVII daha sevmemiştim daha öğrenmemiştim daha söylememiştim türkülerimi XXXVIII ey dağlar ey yıldızlı gökyüzü varlığımı biliyorsunuz yokluğuma da alışacaksınız XXXIX gördüğüm cenazeler gibi olacak ağlanacak, bağrılacak boş sözler söylenecek yerde kalacak kanımız XXXX sokağımızda gül ve yasemin kokusu var ayazda iyiliğimizden midir? gözlerinizde yaş var sevdiğiniz den midir? 1911 |