Ayıp Bulutun Ta Kendisidir
ayıp bulutun ta kendisidir
yağar, kaybolur, ortalıkta dolanır yalnızlıklarında gecesine kaçar çiseler söyleyemediklerimize "kral çıplak" diyenin torunlarıyız ergenlik rivayetinden daha ötedir ağladıklarımız gözyaşlarımız, hüzünlerimizin teminatıdır ancak her yerde kum yok devekuşlarının gizlediklerini gömebileceği masal katilleri anın her yerinde dursa da saatleri, kirletiyorlar zamanları nasıl bir izdihamdır bu bir ying-yang sülalesi kaplamış etrafımızı daha sırada tanışacağımız nice haramlar, helaller yine de bilelim : fazla aşka hacet yoktur ibret-i alemler caddemizde ayıp ve yorgan arasındaki sevdadır, atamadığımız cerahat her düş, çıplaktır söyleyemediklerimize dil ve göz, ne kadar saklansa da tabularla işlenmiş sonelerimize ki bir dahaki sefere daha yakından bakalım aynalarımıza belki bu sefer, şerh koymaz ürkekliğimize... Oktay Coşar |
Zamanın gerisinde kalan fikir sahipleri -haya etmekten - söz ederken
yorganın altında olup bitenlerin -erotizmin- saklı olması gerekliliğini över.
Ancak bu demek değildir ki göksel çadırın bundan haberi yoktur :)
Şaman kültü ile İslamın karşılaştığı ilk dönemlere denk gelen bir vakitte Arap seyyah* şunları not etmişti ( harfiyen olmasada kısmen uyduruyo :(
'' Türkler İslamı kabul ettik deseler de garip bir sentezleri var.
Otağın toplandığı bir gece reisin hanımı gözümüzün önünde bacaklarını açıp
mahrem yerlerini kaşıdı ! Utancımızdan yerlere gömülmeyi istedik fakat
mahreme bakıp ondan kaçınamamanın ağır bedelleri hakkında reisin yaptığı tesirli sözleri işitince ( zina suçunun cezası parçalara ayrılarak yavaş yavaş öldürülmek)
hangi babayiğit bu tuzağa düşecekse vay haline deyip ''
nefsi emarelerin gizli tutulması ile ona hakimiyet sağlanması arasında kalıp esas yürekliliğin ne olduğunu yorumladık.
Gizli kalmayacak hiçbir kusur, söz, yahut tavır yokken . Alim olan Allaha (c.c) sığınırız.
El Bari ve El Gaffar olan Allaha and olsun ki nice inceliklerle saklanan cinayetler
ve dahi ayıplar, husumetler yoktur ki günü gelince ortaya saçılmasın.
Tabuları yıkmak adına saklanan dil ve onun hazırlayıcısı yaşam koşulları
bir kum yığını bulmaya niyet etmesindi. Mutlaka bulunur ve dahi yıkılır sözün herhangi bir yerine
demekte olan sevgili şair;
berrak gökyüzü altında kısıtlayıcı yaşamı bireye sunan sosyal edimler elbette sorgulanmalıdır.
gerekiyorsa kuyulara bilinmezlere inilip diplerin keşfi gerekirse göklere yükselip
yanmanın aczi ile başa dönülmelidir lâkin
Bir şiire bu elbisenin nasıl gidirileceğini bilmek olsa olsa şair doğanların elindedir.
çün ki
Mitlerin malzemeye eklemlendiği bazı şiirlerde bu odağın hangi yanıyla ortamı işgal ettiğini
okurun insafına bırakmamak bu sonucun çıkarımlanmasına tek nedendi ve ben bu yanıyla
bir şairle karşılaşmaktan mutlandım
Burada, hem bir şairi hem de aynanın dört yanını dönüp dolaşan herhangi bir kişinin-kişiliğin
eleştiri oklarını süsleyerek ilkin kendine yönelttiğini, dolayısıyla samimiyetini görmekteyim.
''Öleceksek ölelim'' der gibi, aslolana göğüs germek ve cesur olmaya da övgü deminde bulmak
bulunmakta denilebilir bu şiir.
Haddin eşiği kayganlaşınca aslına özüne dönüp bakabilmek
ve orada daha önce teşhis edilememiş şeklini almış ''çeliği''- kişiliği - görmek.
.Görebilmek.
Kıyamet suresi 8-10. Ayeti Kerimelerini müşahade etmek te bunlara dahilken.
Bilinç akışını yöneten, yazma - yazabime eğilimi üzerine kopukluklar sezinlensede
izlek oluşturmada yapılan ve modern şiir anlayışına denk gelen akılcı bir biçimin
baskın geldiği ortadadır.
Şairin deneyim yahut gözlemlerinden sentez yapabilme ayrıcalığını, locadan izleyen bir okur
finalin ''ki '' bağlaçlarından arınması halinde daha fonetik olacağını düşünmekte olsa da
Dikicilerin işine pek de karışılmaz :) deyiverir
Sevgilerimle
*İbni Fadlan (10. yy )
wewin tarafından 8/14/2012 10:55:40 AM zamanında düzenlenmiştir.