Çakıl Taşları
Tek günün son saatlerinde, ayakları ıslak derviş
Gün yanığı ellerinde çakıl taşları Tövbe yanığı dillerinde akıl taşları Ermek var mı ölmeden, ya da, ölmeden ermek Tanırım seni, sen de beni tanı alnımdaki izden Bilirsin, söz büyük yerden Silahsız,cephesiz bir iç savaşın Özüne gömülen kefensizi Bir hücre ki, dört duvarı ayna kaplı Yer gümüş, gök altın. En sağırımız, asmadı mı Ahrazları bile, dillerinden Taşların sırrı oynayan ellerde mi, oyan ellerde mi Çakıl taşlarıyla nasibi olmayan, taş yüreklilerde mi Elmas da bir taş unutma, hem de en sertinden Ey! hırkasız asasız derviş Aşkın yenisinden dem vuruyorsun Eskisi olmayanın yenisi olur mu Doymak bilmeyen ruh mu beden mi Sen hiç yoktun aslında Hayallerin bile yoktu peşine düşeceğin Beterin beterini duyduğunda anladın ki Taş bebekler değilmiş oynadığın Ellerin kanayınca anladın acıdığını ruhun Tek başına da değilsin ki bu oyunda Taşa ruh yüklüyor, sonra da vuslat diyorsun Bak akrebin zehrinde şifa... Soyma ruhu bedenden, kanatları var, ya uçarsa Bedenin de ayakları var koşar, unutma Bedeni de ruhtan soyma Ey! derviş, örtücü geceyi gündüzden ayırma Kalemin de, kelamın da sır değil bilesin Dervişim, sadece der misin Yoksa, hem der hem derer misin Neyden alıyorsan ilhamını Ney’e üfle sadece... Kızgın kumlara bas, cehennemi hatırla Hatırlat ayakları ıslananlara Herkes ölmeyi bilmez derviş, savaşmayı da Zaten bu savaşın ölenine şehit demiyorlar Sen yine çakıl taşlarıyla oyna Ayşegül Kandemir |
saygılarımla,