GELDİLER
Bugün annem ve kız kardeşim
geldiler beni görmeye. Uzun zamandır yalnızdım şiirlerimle, gururumla. . . neredeyse hiçbir şeyle. Kız kardeşim -büyüğü - yetişkin olanı, sarışındır. Güçlü bir düş geçip gider gözlerinden: söyledim küçüğüne "Hayat tatlıdır, kötü olan her şey bitip gider." Annem gülümsedi, bir bakışta ruhların ta içini gören biri gibi; iki elini birden koydu omuzlarıma, uzun uzun yüzüme baktı. . . . ve gözlerimden fışkırdı göz yaşları. Yemek yedik birlikte evin en sıcak odasında. Bahar göğü. . . .onu seyretmek için Bütün camlar açıldı. Ve bir süre konuştuk sükunetle çok eski ve unutulmuş şeylerden, kız kardeşim -en küçüğümüz-keserek sözü dedi ki: "kırlangıçlar havalanıyor bizden." Saat on. Oda yarı karanlık. Kız kardeşim uyuyor, eli şakağında; yüzü bembeyaz olduğu halde, yatak beyazdan daha beyaz, ışık, biliyormuş gibi, kendini hemen hemen hiç göstermiyor. Gömülüyor yatağa, pembemsi meyvenin daldığı gibi, yumuşak otların derin döşeklerine. Rüzgâr okşuyor göğüslerini, dikleştiriyor onları ısrarla dokunarak, geçip giderken saniyelerin geçişi gibi. Örtüyorum usulca üstünü beyaz örtüyle ve saklıyorum sevgili ellerini korumak için havadan. Parmak uçlarıma basarak kapatıyorum yatağına yakın bütün kapıları, pencereyi açık bırakıyorum, perdeleri çekiyorum, hazır olsun gece için. Dışarıda ne kadar çok gürültü, insanı boğan: kavgacı adamlar, kadınlar suyu çıkmış dedikodularıyla. Nefret birikiyor artarak, dükkanların kepenkleri çarparak kapanıyor. Ah sesler, durun! Dokunmayın kardeşimin yuvasına. Şimdi kız kardeşim örüyor ipekten kozasını Tıpkı bir ipekböceği gibi. Kozası bir rüya. Dokuyor bir tohum kabuğu altın bir pırıltının iplikleriyle. Onun hayatı bahar. Benimse yazın öğle sonrası. Onun gözlerinde sadece on beş ekim var ve bu yüzden pırıl pırıl gözleri, berrak, ve temiz. Sanıyor ki leylekler ruhlar dünyasının garip ülkelerinden uçarak getirirler küçük kırmızı ayaklı sarışın çocukları. Kimdir bu içeri girmeye çalışan? Sen misin o, şimdi, tatlı rüzgâr? Onu görmek mi istiyorsun? İçeri gel. Ama önce birazcık serinlet alnımı benim. Kardeşimin içine girdiğini hissettiğim sakin havuzu sakın buza kesme. Dizginsiz bir arzuyla ister onlar içine akmayı ve orada kalmayı, senin gibi, hayranlıkla seyrederek bu beyazlığı, şu sımsıkı yanakları, yalın sözlerle konuşan gözlerinin altındaki bu güzel yuvarlakları. Rüzgâr, görmek istiyorsan onları, çökerek dizlerinin üstüne, ağla. Eğer gerçekten seversen onu, çok iyi davran ona, yaralayıcı ışıktan sıyrılabilsin diye. Dikkat et sözlerine ve niyetine. Onun ruhu balmumundan ya da ağaçtan yapılmış gibidir, ama haşince seversen gelir sonu. Geceleri seyrettiğin şu yıldız gibi ol gözleri camsı ipliklerin içinden süzülerek geçen. Bu yıldız ovuşturur kirpiklerini, dönerek bir kedi gibi, sessizce gökyüzünde, ve hiçbir şey uyandırmaya kıyamaz onu uyuyorken yatağının içinde. Uç, eğer becerebilirsen, kar altındaki ağaçların arasında. Acı kardeşimin ruhuna! Bak nasıl da lekesiz. Acı ruhuna onun! Ben her şeyi biliyorum, fakat o bir melek gibi saf, bilmiyor hiçbir şey ve bu onun kaderi. |