Vuslata Kalsın
I
Heyhat yeniden ıskaladın vuslatı! Şimdi eyersiz atlar gibi özgür ve lânetli bir keder gibi uzak yağmurda... Çok dost olmasan, çok olmazdı düşmanların da! Çok galip gelmek istemesen, kim bilir böyle çok yenilmeyecektin. Çok gülmesen belki bir zaman, böyle öç almazdı hayat; ağlamazdın çok... Çok sevmesen, çok özlemezdin. Çok görmesen, bilmezdin; çok bilmesen çok acıtmazdı hayat…. Çok gitmesin yollara; upuzun yollara, böyle çok olmazdı dönüşün… Bana öyle uzak durmasan, sana böyle yakın olmazdım. Yanmasam, kül kalmazdım... Şehvetin türküsü vuslata kalsın! II Uçurumlar eskisin, bırak ve şehvetin türküsü vuslata kalsın ki bu başıbozuk uğultuda mağlûp sesim, sesine varsın... Seni bana uzak kılan bu ıssız ve derin uçurumlar… Uçurumlar utansın! III Ama diner şehvet ve bir gün aşınır vuslat da. Bir okyanusa baka baka kalırız palamarlarda; kalırız, kuytularda... Sanki bir yalnız karınca kararınca kalırız solgun güz bahçelerine aşklar varınca… Ey kırık dal parçaları uzak yağmurda, şehvetin türküsü vuslata kalır ve yiter… Her hikâye biter; herkes yangınından külüne döner. Ve bir ihanettir ten bedende: Çekip gider... Çekip gider! Sonra kırık dal parçaları uzak yağmurda, bize benzerler... IV Hıçkırıkların kuytuluklara, sevincin kahrına, dönüşün yıllara kurban! Kalbin kabrine, dostluğun pusulara, yenilgin umuda kurban! Özlemim, özlemine kurban yâr, yangınım şimdi ben: /Y a n g ı n ı m, b i r k i b r i t ç ö p ü n e k u r b a n! / |