Sesi Kaldı
-Edip Cansever’in anısına…-
Şairim, masaya: “Kim bulmuştu ki yerini/Kim ne anlamıştı sanki mutluluktan” sesini koydu. Nisan’dı; bulutları morarmış bir ilkyazda sesinin yankısı vardı. Onun soruları bütün “İlkyaz Şikayetçileri”nin sorularıyla yağmurlarda sırılsıklamdı.Her şey uyarabilirdi onun i- çindeki sessizliği. Küreksiz bir teknede çıkarıp flütünü kendinden uzaklara çalardı...Oysa o da bir zaman geçerdi tek yıldızdan üşüyerek; yürüdükçe dizelerinin imbiğinde incelirdi kent... Şairim masaya “Umutsuzlar Parkı”nı koydu; park tenhaydı, ama rengarenkti hayat gibi, aşk gibi... Orada sözcükler seviştirdi; dizeleriyle “Sevda ile Sevgi”yi kesiştirdi...Sonrası kalırken, sonsuzlukta şairin sesi... Elden ele, karanfilli! Daha “dağılmış pazaryerlerine benzerken memleket”, kaypak rüyalara kaçardı yüzünde güz izleri taşıyan şairin esmer sevgilisi... Şairim, masaya “Tragedyalar”ı koydu; destur adlı şiirden ve ateşin böğründe durdu. Yangının alazında şiir demledi, ağladı, seyreyledi...Şairim, masaya “Kirli Ağustos”u koydu. Ağustos, kirini güz aylarına emziriyordu; sonra yapraklar sararıp savrulurken, şairim ölüyor- du... Dizeleri hâlâ “Bakmalar Denizi”ni kulaçlıyordu; onun şiirinin Diyarbakır’da bile imbat kokması belki bundandı... Şairim masaya “Sonrası Kalır”ı koydu. “Masanın üstüne ne varsa koydu: masa da masaymış ha/Bana mısın demedi bu kadar yüke.”Sonrası kaldıydı, bu doğ- ru...Birileri az az içinde yaşıyordu; aşkı duyunca bir başına kalıyordu. “Bir pencere az, bir pencere çoğala ço- ğala.” Şairim bir pencerenin önünde bir karanfile gülüyor- du, karanfil ona. O ki ölüme dek şiirle hep bir itirazda ve öyle bir tevayuzdu ki yetindi toprakla, bir onunla... “Kim bulmuştu ki yerini” şairim, “kim ne anlamıştı sanki mutluluktan? ” /Unutma, sesi geçti şairimin yorgun, yaslı kalabalıktan.../ |