Her Ömür Kendi Gençliğinden Vurulur
-İsa’dan sonra XX. yy.-
I Yaşarken de söyledim kimse bilmeyebilir bunu, Fatiha suresi kadar eski, günlerin çarmıhında isa kadar yaslıyım ve tanrılar kadar çok yaşadım kimse bilmeyebilir... Daha kırlangıçları yalancı bir dünyada yaşıyorum; dağları yıkılan, dalları kırılan bir dünyada. Kayıp suretler için fotoğraflara koşuyorum kimse bilmeyebilir... Günlerin çarmıhında Küle savruldum, ayrılıkları saydım, bir hançer sapladım nevrozlu bir sevgiye; kan bile damlamadı, yürüyüp gittim. Yüzüme yalancı bir sevinç iliştirdim... II Fal bakan çingeneler esmerdi, yalancıydı, dönmeyecektin! Belki kuruyacaktım, belki çarpa çarpa akacaktım o denizlere; İntiharlara aktığım gibi o denizlere, bilmeyecektin! Çıkıp sina dağına o denizlerle İbranice konuşacak, İblis’i kovacaktım; İblis’i kovmak belki, yarısını dünyanın kovmak demekti... III Bir gülün bir odayı, bir leşin bir semti kokuttuğu kentlerde, bir ömür, çarpar, akar da nasıl eskitir yatağını kimse bilmeyebilir... Tanıktım, yargıç ve sanık; Yürüyüp gittim… Yüzüme yalan bir mutluluk iliştirdim: Günlerin çarmıhında İsa gibiydim… IV Günlerin çarmıhında seni ağrıyan yanlarımla sevdim, tutuklu kollarımla; yokluğunda burada yıllar verdim. Yokluğuna burada! Herkes bilecek bunu; tabancaya gerek yoktur… Tabancaya gerek yoktur! Sen haklı bir cinayetsin günlerin duvağında: H e r ö m ü r k e n d i g e n ç l i ğ i n d e n v u r u l u r... |