ATEŞ BÖCEKLERİ -2-
Geçici ışıklar ve gölgeler
ve bulutlardan oyuncakları arasında, Şuracıkta, göksel bir çocuk gülümsüyor. Meltem Lotüs’e fısıldar: "Senin sırrın nedir?" "Ben kendimim" diye cevap verir Lotüs, "Onu çal ve ortaklıktan kaybolayım!" Fırtınanın bağımsızlığı ve ağaç gövdesinin bağlılığı, Dalları sallama dansında elele vermişler. Yaseminin, güneşe aşkı hecelemesi, çiçekleridir. Zalim, özgürlüğü yok etmek için özgürlüğünü ilan eder, ve hala onu kendisi için saklar. Tanrılar, Cennetlerinden bıkmış, İnsana imrenirler. Bulutlar, bahar içinde tepeler; Tepeler, taş içinde bulutlar, Zamanın rüyası içinde fantezi. tanrı mabedinin aşkla kurulmasını bekler; İnsanlar taşları getirirler. Şarkımda Tanrıya dokunuyorum: Tepe şelalesi nasıl uzaktaki denize dokunuyorsa! Işık, renklerin hazinesini bulutların düşmanlğından alır. Kalbim, bugün, geçmiş gecenin gözyaşlarına gülümser, Yağmur dindikten sonra parlayan Islak bir ağaç gibi. Hayatımı meyvelendiren ağaçlara teşekkür ettim, Fakat, onu ebediyen yeşil tutan çimeni unuttum. İkincisiz birin anlamı yoktur, diğer bir onu gerçek kılar. Kendi ayrılıklarını bütün ile harmoni yapan şefkatli güzel için hayatın hataları feryad ederler. Onlar yıkılmış yuva için teşekkür beklerler - Çünkü kafesleri şekilli ve korunmaktadır. Aşkta, sana senin değerin diye, bitmeyen borcumu ödüyorum. Suların toplandığı havuz şarkılarını, zambaklar şeklinde karanlığından gönderir ve güneş, onlar güzeldir, der. Bu arz üzerinde tomurcuklanan ilk çiçek, doğmamış şarkıya bir çağrı idi. Şafak-halk ktlesi - renkli çiçek - solar, ve sonra sade ışık - meyve Güneş görünür. Kendi hikmetinden şüphelenen pazu feryat ederek sesi bastırır. Rüzgar, onu yalnız uçurmak için, fırtına haline girerek alevi tutmaya çalışır. Hayatın oyunu hızlıdır, hayatın oyuncakları biri diğerinin ardından düerler ve unutulurlar. Benim çiçeğim, bir aptalın düğme deliğinde cennetini arzulama. Çok geç yükseldin, benim büyüyen ay’ım, Fakat, benim gece kuşum seni selamlamak için hala uyanıktır. karanlık, sessizlik içersinde, sergüzeştci ışığın kucağına dönmesini bekleyen, perde ile örtülmüş bir gelindir. agaçlar, dinliyen cennet ile dünyanın konuşmak için sarfettiği sonsuz gayrettir. Kendikendime düşündüğüm zaman benliğimin yükü hafifler. Zayıf korkunç olabilir, zira kuvvetli görünebilmek için çok cür’etkar olur. Cennetin rüzgarı esiyor, demir ümitsizlikle çamura sarılıyor, ve kayığım göğsünü zincire vuruyor. Ölümün ruhu tek, hayatın ki ise çoktur, Tanrı ölünce din bir olur. Göğün mavisi arzın yeşilini özler, hir ikisi arasında rüzgar feryat eder, "Heyhat!", Günün ızdırabı kendi öz ihtişamı ile sarılmış, geceleyin yıldızlar arasında parıldar. Yıldızlar sessiz bir huşu ile asla dokunulmıyacak yalnızlık içinde bakire gecenin etrafında toplanırlar. bulut altın parıltılarının hepsini veda eden güneşe verir ve yükselen ayı solgun gülümsemeyle selamlar. |