İki Serseri
İki serseri var:
Birinci serseri köprü altında yatar, sularda yıldızları sayar geceleri.. İki serseri var: İkinci serseri atlas yakalı sarhoş sofralarında Bağdatlı bir dilencinin çaldığı sazdır. Fransız emperyalizminin idare meclisinde ayvazdır.. Ben: ne köprü altında yatan, ne de atlas yakalı sarhoş sofralarında saz çalıp Arabistan fıstığı satan- -ların şairiyim; topraktan, ateşten ve demirden hayatı yaratan- -ların şairiyim ben. İki serseri var İkinci serseri yolumun üstünde duruyor ve soruyor bana "PROLETER dediğimin ne biçim kuş olduğunu?" Anlaşılan Bağdadi şaklaban unutmuş, Mösyö bilmem kimle beraber Adana - Mersin hattında o kuşu yolduğunu... İki serseri var: İkinci serseri halkın alınterinden altın yapanlara kendi kafatasında hurma rakısı sunar. Ben hızımı asırlardan almışım, bende her mısra bir yanardağ hatırlatır. Ben ne halkın alınterinden on para çalmışım ne bir şairin cebinden bir satır... İki serseri var: İkinci serseri, meydana dört topaç gibi saldığım dört eseri sanmış ki yazmışım kendileri için. Halbuki benim bir serseriye hitap eden ikinci yazım işte budur: Atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı, Fransız sermayesinin hacı ayvazı, bu yazdığım yazı örse balyoz salanların şimşekli yumruğudur katmerli kat kat yağlı ensende.. Ve sen o kemik yaladığın sofranın altına girsen de, - dostun KARAMAÇA BEY gibi - kaldırıp kaldırıp yere çaaal- -mak için canını burnundan al- -mak için, bulacağım seni.. Koca göbeklerin RUSEL kuşşağı sen, sen uşşak murabbaı, sen uşşak mik’abı, satılmış uşşakların aşşağı sen!!! |