BEYAZ EV
Gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev.
Her dağ yamacına kurduğum, Beliren her su kenarında, Pembe damlı, yeşil pancurlu, balkonlu, Balkonuna tırmanan sarmaşık. Gece, pencerelerinden sızacak ışık, Kışın tütecek bacası. Kapıyı ittiğinde çalacak bir çıngırak. -Duyuyorum o sesi şimdiden, berrak- Geçeceğim yol, çıkacağım üç basamak, Ellerinden sıyırıp atacağım eldiven, Her halin, gülüşün, kokun, bütün ruhunla sen! Ah, bütün bir ömür bırakmayacağım el, Okşayacağım saç, dinleyeceğim ses, Bakmakla doymayacağım yüz... Açık pancurlardan o gün dolacak gündüz, O günkü hava, Bir kapıyı açman, dolaşman sofada. Şaşıracağım: Böyle gezinen kim? -Evim! Evim!.. Ellerimle asacağım Camlarına perdelerini. Yatak odasında düsüneceğiz bir an İki kişilik karyolanın yerini... Yatak odamız, yemek odası, kiler Raflarında ellerinle yapılmış reçeller. Karşı karşıya oturacağımız sofra, Sürahide ışıldayan su, Yazın, rüzgâra koyacağımız testi; Senin yatacağın öğle uykusu... Sararacak bir yandan çardaktaki üzümler, Kâh esecek rüzgâr, kâh dinleyeceğiz yağmuru, Kâh karlarla bembeyaz kesilecek çimenler. Hep geçireceğiz içimizden: Hayat beraber, ölüm beraber... Şu göklerin altında, Olacağız o kadar bahtiyar Ki çıkıp mezarlarından annemiz, babamız da, Beyaz evimize yerleşecekler, Uzun kış geceleri onlar da aramızda Göz göze bakışacak, mangalı eşecekler.. |