ÇOCUKKEN BİZ
Fırıldak çevirirdik
Sokaklarında Adana’nın Kaytanları balmumlu Kaytan mı kaytan... Portakal bahçelerinde Bizdik portakal portakal Köşe kapan Kaçabilirsek eğer Murtaza amcadan… “Çimerdik” kanallarda Balıklarla yarışarak... Yanık tenimizde Ter’di yağmur Bardak bardak… Acırdık Acı yemeyene, Küfrederdik Etmeyene… Korku nedir bilmezdik Eşek arılarıyla savaşırken Muzaffer generallerdik... Gulle’lerimiz vardı Cıncık gibi... Kuş lastiklerimiz, Serçelerin yüreğini hoplatan Vardı… Cibinlikler içinden gelirdi Şehvetli iniltileri Analarımızın, babalarımızın.. Röntgenciler sivrisineklerdi Çocukları saymazsanız Dam döşeklerinde geceleri… Mükerrem teyzenin böreklerine Bayılırdım.. Bir de kızı Ruziye’nin Memelerine.. Kimselere söyleyemezdim Kendime bile.. Kardeşi Mehmet Arkadaşımdı çünkü, Üstelik.. Ruziye benden çok büyüktü... Hey gidi… Nasıl da geçti zaman Acımadan.. Kolay alışamıyor elli’lere Galiba insan… Otobüslere binemez oldum Kalkıp yerini veriyor Yirmi’liler utanmadan.. Hele o “amca”.. Demeleri yok mu?... Allah’tan Saçımda kırlar az Sıklığı seyreldi biraz.. Yukarı doğru tarayınca Belli de olmuyor ya.. Burnum uzuyor yalnızca Bakınca kendime aynalarda.. Hepsi o kadar Hepsi o.. Hepsi.. Hep.. Buğulanıyor sözcükler boğazımda. Oysa.. Yaşı yok yaşamanın Yaşadıkça Ol hikaye bu aslında. 18 Ekim 2007-İst. |
Saygılar...