TURKUAZ TAŞLI KADIN
TURKUAZ TAŞLI KADIN
Ağır adımlarla çıkıyor istasyonun merdivenlerini, Kah bir ofluyor, kah hayıflanıyor, Belli ki gideceği yerde birileri onu bekliyor, Bir bankın köşesine oturuyor yaşlı bedeniyle, Uzaklara çok uzaklara dalıyor bakışları, Solgun yüzü bazen gülümsüyor, Bazen hüzünleniyor öylesine dalmış ki, Birden irkiliyor keskin ve uzun sese, İşte eski ekspres tren, Evet buydu aslında onun beklediği, İki büklüm belini düzeltmeye çalışarak, Sanki daha dinç görünme çabasıyla, Tüm anılarını geçiriyor gözlerinin önünden, Avuçlarının arasından kayıp giden sevgiliye, Adını bile unuttuğu o ilk sevdiğine, Önünden geçenlere bir,bir bakar yüzlerine, Bakışları daha dikkatli ama, Ne ona ses veren var, Nede beklediği merhaba, Belki henüz inmemiştir diye bekler yaşlı kadın, Yaşlı kadının gözleri ellerine takılır, Ne buruşuk ne çirkin der gülümseyerek, Parmağında turkuaz taşlı yüzük vardır, Buydu aslında umutsuzca baktığı, Ya şimdi tek başına kalakalmıştı, Yaşlı kadının gözyaşları süzülür yanaklarından, Öylesine ağlar içini acıtarak, Süzülen gözyaşları sanki inci taneleri, İşte gerçeklerle karşı karşıya kaldığı andı o an,, Biri gelemez ise bileceklerdi ki, Bir daha dönüşü olmayan istasyondan, Sonsuza dek ayrılmış olacaktı, Bir daha göremiyecekti, Turkuaz taşlı yüzüğün öteki sahibini, Oysa bunun için bir ömür beklemişti, Artık çok pişmandı kaybettiği yıllarına, Ağır bir yük varmış gibi omuzlarında, Yavaşça kalkar yerinden ağır adımlarla, Ayrılırken bir daha, bir daha bakar geriye, İşte o yaşlı turkuaz taşlı kadın, O benim , o benim der kendi hikayesinde,, İNCİ. H.Atakay 1999 |