Kalbim yine üzgün, yadım sanki sürgün!Ne kadar haz alırdım Sessizliğin iklimine dalar, hülyaları aralardım Ufkum için ne yapardım, fikre muhtaç izanla sukut eder yanardım İşaret taşlarından ne anlardım, henüz aklı terbiye edilmemiş bir heyecandım Nezaman şefkatin sesini duysam İçim burkulur susardım, titreyen yüreğime nasıl anlatırdım Her vakit hüznün kuşatan hicranında mı yaşayacaktım, içimi kme açacaktım Gülmeye hasret yüzüm, solmaya amade umudum, nasıl felaha ulaşacak diye sorardım Yorgun bir nefes mecalindeyim Ne vakit nakşeden izleri aralasam sanki hüzün sahilindeyin Ummanın kuşatan efkarını nasıl şehrederim, mızrabın ahını anlamayan kederim Hangi saza nazar etsem sinemde kalmış bir ah u zar hissederim, sukut benimdir neyleyim Hangi güzel ismi zikretsem Nefesin müddetinde ki mecnun halini şehretmek için irkilsem Garipliğin ruhuma zerkettiği hicranı bir bir ibretle derlesem ve tefekkür etsem Ötenin firkatine divane gibi erişsem, aşktan söz eden kimse hiç hor görmeden dinlesem Umudu kuruyan canına aldırmaz Can, canana ram ise hevesin gamından kurtulamaz Hakikatten kim anlamaz, nefsini esir olan haktan yana kefilliğe aldırmaz İnsan ruhunun sesidir, beden elbisesi aşkın firkatine amadedir, yalanla yol almaz Haline yabancı olan nedir, kimdir Muhakeme etmek için sual etmeyen nasıl bir hasen-i payedir İcmali olmayan herşey eşik için bahanedir, tafsili için akıl ve azim gereklidir İradesi olan kim varsa mizanın sezgisinden arimidir, hala mağfiret eden söyle kimdir İçine şüphe düşerse, gale al cayma Seni ruhundan uzaklaştıran hangi saikse medet umup paralanma Hiçbir hali hesapsız sanma, nefesin müddeti içinde ki düşeceği sancıyı unutma Ele bakan, gözü aranan, dizi tutmayan, konuşmaktan aciz olan kimse hor görüp somurtma Mustafa CİLASUN |