ŞEHRİ GEZERKEN
Ya Üç şerefeli, ya Eski Cami,
Ya Sultan Selim, ya Sultan Süleyman, Geziyorum burda sabahtan beri, Sürüklüyor beni tarih ve zaman. Boş sokaklar, hüzün, vehim, heyecan... Sanki her şey birden unuttu beni; Asesler geliyor işte arkamdan, Kovalıyor beni bir yeniçeri. Kaçıyorum, şurda ulu bir çınar, Ötede yolumu kesen bir konak; Ne tarafa gitsem beni kovalar, Ucu topuğuma değen bir mızrak. Nereye yönelsem, kime sığınsam Kafesler örülü, kapılar kilitli. Bir mescit, önünde yaşlı bir imam, Kapıyı çekince o da seğirtti. Şurası bir terzi, şurası berber, Şurası bir fırın, şurası kapan. Bu kadar ahali nereye gider? Nerede saklanır bu kadar insan? Şurası havuzlu kahvehaneydi, Burada sohbetler, sazlar olurdu. Buraya gelince dizim kesildi, Ben durdum, arkamda bir ayak durdu. O zaman öğrendim: Meğerse Hünkar Gelirken, görmeye çıkmış Edirne; Şehri gözetleyen karakulluklar, Arkamdan soruyor: “Burda işin ne? ” Yavaşça arkama döndüm o zaman, Omuzumda gördüm bir bildik eli. Ansızın silkindim derin hulyadan, Ben, tarihte eski bir Edirneli. |