LEYLEĞİN FAZLA YAVRUSU
Bülbülü altın kafese koymak patladı pahalıya,
Vatanım diyerekten uçup kondu kara bir çalıya. Tilki döndü dolaştı yuvaya, gurbet ele alıştı, Kürkçü dükkanında yedi kuyruk, birbirine karıştı. Buralar ne uçan halıya benzer ne de saraya, Şam’a gidip de leblebi olmak biçilmez paraya. Baktı baba yadigarı bir ev, bağ, bostan satılmış, Leyleğin fazla yavrusu muyum yuvadan atılmış? Baba yadigarı evin çatısına baykuşlar konmuş, Kediler aslana benzemiş burda, fareler bey olmuş. Arpacı kumrusu gibi gamlı düşünüp durmaktan, Bıktım yuvada leyleğin fazla yavrusu olmaktan. Leylek baktı ki, çalıdan, çırpıdan tahtı ona çok, Kuşkonmaz otu mu buraları, hiç tenezzülün yok. Davulun gümbürtüsü çok uzaktan hoş gelmedi pek, Umduğunu bulamayan misafir gibisin leylek. Sen ağasın leylek, ben ağa; bu ineği kim sağsın, Bahse girelim leylek, deveyi güdemeyen kalsın. Ah leylek ah! Kırk araba kara çalıyla yanmışım, Dimyatta pirinç ararken evdeki bulgurdan olmuşum. Düğüne gider zurnayı, hamamda tası beğenmezsin, Şimdi artık git burdan, kıyamete kadar da gelmezsin. Allah’a bulmam suç, insan kendi talihini seçermiş, Benden söylemesi, leyleğin ömrü laklakla geçermiş, Atı nalcıda gören kurbağa gibi ayak uzattım, Leylek hikayesi çok uzun sıkılmayın, kısalttım. (Değerli edebiyat hocam sevgili Ali UYGUN`A armağanımdır) |