ah o gençlik rüzgarı
tavuğa ’vatuk’
elmaya ’emla’ derdik anlardık ne demek olduğunu binmeyeceğimiz taksinin girmeyeceğimiz evlerin zillerine basardık sıcak evlerinde huzursuz ederdik insanları taksi çağırma zillerine basıp kaçardık küfür etmeleri umurumuzda olmazdı evlerin elektrik sigortalarını gevşetirdik kız balkona çıkacakta göreceğiz diye çatıdan çatıya atlardık gece yarısı kızın yastığına gül koyacağız diye bahçelerden gül çalardık dikenli tellerin canımızı yakmasına aldırmadan yüz metreden okunan çimlere basmayın yazısını illa gözümüzü dayayıp okurduk ve parmak uçlarında geri yürürdük çimlerin üzerinden ’çimlere basmak yasak’mış diye ye iç yat uygulardık hayatı hep öyle gidecek sanırdık ve aşkı oyuncak bilirdik ta ki bir vefasız canımızı yakana kadar çok canlar yaktık dayak attık dayaklar yedik zevk alıyorduk ayaklarımız incinirdi ikinci,üçüncü katlardan atlamaktan sayısını bilmezdik sevgililerimizin adlarını karıştırırdık aynı pastaneye aynı saate farklı kızlara randevu verirdik ve biz gitmezdik bile buluşmaya arkadaşlarımızı yolladığımız olurdu randevularımıza ateşi sırf sigara içmek için var sanırdık alevler içinde çırpınan yavruların çaresizliğine çare için 110 yangın ihbarı rehberde ararken ocaklar kül olurken anladık ateşin felaket olduğunu mevsimler hep bahar her güzel kız yar sanırdık bir melekle evlendik derken galiba biraz çuvalladık şeytanın da bir melek olduğunu tren kaçınca anladık |
gençlik bu işte...buydu daha doğrusu
her ileri yaştakinin heybesinde olanları anlatmışsınız...
gülümsetti dizeleriniz...selam ve dua ile....