Renksiz Bir Kabus
siyahın büyüttüğü bir yankı
göğün en yakın dostu kuşlardan sonra o kır çiçekleri geceleri de görüyor göğün mavisini toprak ters doğum yapıyor acılarını bir kardelen kanaya kanaya çıkıyor beyazından yine de her sözcük yine doğanın yine de ilk tebessümler yeni doğanın duvara asılmış geyikli kilim aksanı bozuk bir sancı mırıldanıyor herkes kırlarda, ellerinde gözyaşı sepetleri her şeyi görüyorlar, çatıların dumanları rakkaseler bol köpüklü bir rüyada yıkanıyor bulutların tadına bakıyorlar beyaz beyaz göğüslerinde yorgun gökyüzü lekeleri hepsinin kuruyan dudaklarında saklı gerçek acıyı başka bir acı çıkarabilir sadece fırsat mı bilmişler ne göğün yarığından koşan koşana herkes bir umut postu giymiş üstüne koşan koşana koşturan koşturana kim kırbaçladı bu harfleri şimdi gider ayak ne günahı vardı üç noktaların hepsi düşlerin falakasına yatırılmış bunlar olsun diye mi büyüttük koynumuzda biz o parantezleri ağlasınlar diye mi o parantez içlerinde sözcüklerini emziren duygularımız bu yüzden mi hep uyanmak istiyoruz kabus kuşu uykularımızı gagalarken kirpiklerimizin gece nöbetlerinde demirin icadıyla üşüdü doğa hep bu yüzlerden yüz kızartıcı sevmelerden öyle işte yukarıda bir pervane dönüyor dönüyor alıp götürüyor sakladığımız ne varsa o yüzden mi koşan koşana göğün yaralı yarığından peki tamam uyandık kıyamadık yine uyandık ama bilelim son bir devşirme hakkımız kaldı aklımızı sevdalarımızı Oktay Coşar |