Tutamadım II
I
Tutamadık, mavi renkli bir hayat kadınının isimsiz hayatından dalgaların köpüğüyle işlenmiş bir sahil gibi karnında fırtınayı büyüten rüzgar gibi devindik durduk tutamadığımız esnemiş arzularımızın batık tarafında. Tutamadık, binlerce yine, yinelenirken sözcüklerimizi sakladığımız, dermansız yıldız aralarında. Binlerce gün yüzü, yüzlerini satmaya çalışırken, duygusal mezatlarda... II Hani bir perde, karanlığın sırlı tarafı, güneşin sızdığı yerden gülümse, tutamadıkların için yine düşle tutabildiklerinle... Kangrene dönüşmüş serzenişlerim de uyutmuyor beni, nafile, oysa yaşamımın bir parçası gibiydiler, gözlerimi ne kapatır da , göz bebeklerimin içindeki siyah da kaybolurum, hani öyle birden , apansız... Yüreğimdeki nasır , nasıl da hızlı yayılıyor, bir köstebek gibi , yüreğimin derininden. İşte yine, binlerce anın içindeki ben gibi, tutamadım... III Ecelimin ikizi, düşer kalkar peşim sıra, bir diğeri benim zaten, kocaman çarpışmalarla uyanıyorum , gökyüzünün boşalmış içinde. Hani bir gerçek, bir rüya, bir gerçek, bir rüya, hangisi benim, tutamadım... Eski düşler, eski düşler, sıkışıp kalmış baharla kışın arasına, sıcak bir düş yuvası çerçöpten, içinde sımsıcak, eski de olsa, okşamalı narin bir vivaldiyi kucağımızda, belli ki ağaçların yaprakları tekrar gelecek dallarına, uzun bir çizgiymiş gibi aslında, belli belirsiz fragmanlar. yaşam bir sinema koltuğu olmalı bazen, oynat makinist, yine tutamadım nasıl olsa... Oktay Coşar |