Sükûtun Altınları
Derin bir boşlukta sallanıyor yüreğim
Kan çanağından Asi’ye Çözülen buz kütlesiyim… Nil’e dökülürken yaşlarım; …/Sadece; hasretinden kuduruyordu nehir/… …/Sadece; vuslata demirlendi, ümitlerim/… -Bilmem ayrılır mı, kurnasından içtiğim?- -Bilmem; uzağına dalar mı, gözlerim?- Kaldırımlarda erirken adımlarım Duyarlı çöpçüler süpürüyordu! İçimin sana dair kırıklarını… Merdiven boşluklarından sarkarken bedenim …/Beşinci mevsime gebe tükenmiş hevesim/… …/Beşinci kattan duyuluyor, yokluğunun sesi/… -Bilmem düşer mi, kırmızı bir kar tanesi?- -Bilmem; hasretinle yanar mı, isli lambanın fitili?- Sükûttan altınlar döşüyorum, dilime Her kendime lal oluşumla başlıyor; Kulaklarıma vurulan mührün uğultusu… Sağır sultanın nara’sında gizlenmiş …/Kıyamet gidişine ayarlanmış fısıltılar/… …/Kıyamet gözlerinde mühürlenmiş kaderim/… -Bilmem konuşur mu, ahrete dek gözler?- -Bilmem kesilir mi, yara olmuş diller?- Afakı kolluyor ha bire buğulu gözlerim Raylarından geçtiğim bir istasyondun… Tren yalnızlığını vagonlara yüklediğim Az sonra alıp götürecekler bilinmeze …/Yokluğuna şadımla, duyacağım sirenleri/… …/Yoksunluğuma adanmış bin duayla ezeceğim bitişleri/… -Bilmem biter mi, bu süslü yalnızlık imgesi?- -Bilmem döner mi, giden ıssız trenler geri?- 13Ağustos2011 Gaziantep |