Düş Odası
talihten yoksun bir kaza sonrası tüm imgelerimi kaybettim
düş odasında yoğun bir bakımdayım etrafımda kelebek gibi dönen rengarenk döngüler metastaza uğramış umutlarım şahit oldukları halde hiç bir iz bırakmamış anılarım yüksek dozda kanıma zerkedilmiş ayrılıklarım yani muazzam bir kalabalık ve muazzam bir yalnızlık bu iki kavram gözümün önünde çiftleşmek üzereler düş odasındayım kimliksiz bahçıvanlar toprağı eşeleyip bir şeyler ekiyorlar genç astronot adayı uzaya çıkmak için saniye sayıyor ismini çıkaramadığım bir bilim adamı birazdan yeni bir icat çıkaracak belli ki bir ressam bir şair bir yazar bir heykeltraş son eserlerini bitirmek üzereler bir tiyatro yönetmeni oyununun son sahnesini bitirmek üzere hepsi benim için mi bunların böylesine geniş kapsamlı bir rüyayı hak ediyor muyum? düş odasındayım herkes kayboldu çiçekçi kız kapıyı çalıp içeri giriyor elindeki sepette çiçekler yerine yara bantları "alır mısınız bayım?" "ama hiç yaram yok" "var bayım var..." sonrasını söyleyemeden ilk yara bandını ağzıma yapıştırıyor sonra alnıma sonra kalbime sonra yataığımın yanındaki sandelyey oturuyor gülümseyerek elindeki poşetten bir kutu meyve suyu bir kutu süt bir şişe kolonya koyuyor masanın üstüne "bunlar size, iyi olun" sonra odadan dışarı çıkıyor on saniye sona hemşire olarak giriyor odaya elindeki steteskopla kalbimi dinliyor "hımmm hala hızlı çarpıyor, bir yara bandı daha gerekli" "rüyada mıyım?" "evet" "sen kimsin?" "senin rüya asistanın" düş odasında yoğun bir bakımdayım tüm hayallerim rüyalarımda gömülü tüm rüyalarım bende saklı ve hiç taburcu olamayacağım günü bekliyorum öyle bir nekahat dönemi işte içimdeki tıplı solucan kuyruğu gibi kesiyorsun yenisi çıkıyor... Oktay Coşar |