Firavunlar Mısır’da tabletleri kırdı. Hitler orduları, Avrupa’da bütün kütüphaneleri yaktı. Dünya tarihinde ilk kez Türkiye’de, aydınları bir binaya koyup YAKTILAR! Rıfat Ilgaz
Yüzyılın yüzkarası Daniskası yamyamlığın İnsan ızgarası(!) Bir duman yükselir Can tüter Madımak’tan Aciz kalmış devlet İleri bir adım atmaktan!
Gericiler öne çıkar Çakmağı çakar Ateş alır duman duman Yanar canlar, yanar halay Yanar semah döne döne, Yana yana, sana bana Kafeste bülbül , gül yanar ya Güvercinler alay alay Uçar, vurulur, düşer kanar/ya!...
İnsan insanı yakar mı diri diri Bu ne vicdan bu ne ruh; Bu ne ahlâk ne de din Desin biri; vahşi bir güruh Öldüresiye nefret ve kin!
Saz yanar, tel susar Öz kanar, dil susar mı Emir almış yobaz Yalnız ölüm kusar mı?! Em’retmiş Hızır Paşa’sı Kaça satıldıysa satılmış Amerikan maşası!
Bre yobaz; İnce eledim, sık dokudum Sende buldum kusuru Çağlar geçti unutmadım Nesimi’yi, Hallac-ı Mansur’u Darağacında Pir Sultan’ı Sen de bizi unutma Sazı, sözü iyi tanı Kanımızı ateşte kurutma!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
BİZ BİZE OTUZYEDİ DİZE şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİZ BİZE OTUZYEDİ DİZE şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Temcit pilavı gibi aynı konuyu defalarca ısıtıp durmanın meramını anlayabilmiş, değilim, ki o olayın kimler tarafından yapıldığı son zamanlarda daha da gün ışığına çıkmasına rağmen.Ama önemli değil tabii, nasılsa o olayı yapmadıkları halde dindar insanların üstüne atarak yıllarca din düşmanlığı yapanların ekmeğine yağ sürenler var.
Organize ve tertip aylar öncesinden yapılmıştı, bunu dindar insanlara yıkmanın senaryosuda tabi. Eh şeraitte uygundu, o zaman ayarlanan taşeronların himmetiyle vurun dindarlara dendi. Ve hâlâ bu devam ettirilerek araya istemeden de olsa ayrık otları ekmeye çalışanları gördükçe izân- idrâk –belagât ve feraset adına üzülüyorum
Hani silahı tesadüfen denizde kaybolan bir milletvekili vardı ya o bile itiraf etti bizi kullandılar diye ve oradaki olayın asil faillerinin devleti yıkmaya teşebbüs eden bir organize ile maşalarının çıkar ilişkileri mahkeme kayıtlarına bile işledi.
Şimdi bütün bunları yok sayarak hâlâ inat ve israrla adeta gerçek failleri gözden kaçırır gibi onları görmezden gelerek olayı dindarlara yıkmaya çalışmak ne derece doğru.Şiir şiir olmalı her şeyi yazmak bazen yazmak değildir zira şiirin görevi bu değil.
Kısaca kabak tadı verdiniz, ha bire laf yetiştirmeye çalışarak zamanımı boşa harcıyorsunuz. Belki bu vesile ile tıklandığınızı düşünerek hâz alabilirsiniz bu sizin meseleniz benim açımdan bitmiştir, zamanımı daha fazla israf etmek istemiyorum. Siz polemiklerden medet umar hâldesiniz anladığım bu, bunu kullanarak sayfanızın altını doldurmaya çalışıyorsunuz.
Hani bir söz vardır bilirsiniz belki ön yargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zor diye anladıysanız zannederim bu yeter.
Tekrar yazmaya çalışmayın hâlâ yazmaya meraklıysanız cevabım artık söz değil hiciv olarak gelir. En iyisi siz kendinize başka meşgale bulunuz canımın dar zamanında benim zamanımı israf etmeniz hiçte iyi bir fikir değil demedi demeyin olur mu?
Ha bu arada her yazanında kendini şair kategorisine alması da ayrı bir komedi… Makberî
“Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir”-Mehmet Emin Yurdakul-
Şairler haykırmıyor! Hep nefes nefese mısraların soluğu, Salonların rehavetinde baygın kelimeler yanıyor. Ben’ini doyuruyor şiir matinelerinde, Aydınlığında mehtabın ruhu kirli bir kuğu, Şakşakçı şiir dinletilerinde gürültüleri huzur sanıyor. Karanlığında yurdun habersizliği aparılırken, şair Kendini soluyor nefsi emmare bataklığında Sözde söyledikleri hep aşka dair.Cinselliğin dilini sıktığı ekranlardan yansıyan, Cilalı salonlarda kurtarılan vatan, Ekranlardaki sesde ucuz bir sansasyon, Kurtarılamıyor emri vaki masalardan. Heyecanlar hamasi nutuklarda hapsediliyor, Bir de politize yığınların beyinlerinde Uyumaya uyum adı konuyor. Uyumaya ve uyutulmaya emperyalizm haplarıyla Hortluyor yeni baştan kapitülasyonlar, Tarihten bir hortlak gibi doğrularak, Mandacılık çağdaş bir kimlik giyerek çıkıyor karşımıza! Topraklardan vaz mı geçildi beyinlere girilince? Conilerin çikolatalarıyla işgaller sürüyor ağlayarak, Kulaklar bombardıman yirmi beş saat, Gözler topyekun magazinleştirilmekte derince, Hangi hayatlar hangi kurtuluşu arıyor A ve B’de…ABD’de… Nutku tutuldu çoğu şairlerin ki onlar meşhur ve meşum, Şiirler cici-bicilere harcanıyor. Kelimeler arabesk istasyonlarında mutsuz! Fark edebilen akılların görebileceği bir ülke kaynıyor, Şairler haykırmıyor!
Taviz… taviz… taviz… Vatan, sevenleri toprak olan bir öksüz… Şairler, haykırmayan yerde astarsız yüz. Bu tarihe bırakılacak en kötü iz, Süt dökmüş kedi suskunluğu ne ifade eder? Anlamsızlıklar içinde sebebi belirsiz, Arsız bir eylem salonlarda şakşaklıyor, Namuslu kelimeler, X ve Q’da namussuzluğu kucaklıyor. Suskunluğu yutkunan şairlerin dizelerinde, Haksızlık karşısında kendini yiyor. Dillerini yutmuşlar Atlantik ötesi bakışlarda, Sanrılar hep üzerlerine geliyor varoşlarda. Yutulmuşlar uyutulmalara bir işporta malı olarak, Narsisist duygularını doyururken ayna çanaklarında, Dört bir yanda ve her yerde tedirgin yürüyorlar. Azıya alan şiirlerinde kendilerini görüyorlar. Sırıtarak ve de hince, Vatan denince… Bayrak denince… Bağımsızlık denince… Akılsız bir sevdanın yıldızları geçiyor gözlerden, Aklı tatile çıkaran aşklar kanıyor mısralarda, Mübareklerin dilleri kayıyor! Umumi hüzünlerde çölleşiyor lügatler, Sanrılarında çağlayan söz kaynakları kuruyor. Aşkı, barışı, özgürlüğü esir edip şiirlerinde, Güya sanatın kucağına yatıyor. Belli ki bir atımlık kelimeleri bile tükenmiş, Şairler haykırmıyor.
Ülkemin üzerinde figanın dumanları yükseliyor, Figanın ve kimliksizliğin yönetmelikleri… Sanılmasın dumanlar tarla anızlarından geliyor, Her bir yanımız duman duman iki-üç harfli saldırılar. Tavizlerin kucağında bir ülke yanıyor, Verdikçe doyurulamıyor dünkü haçlı, Aldıkça istiyor yeni baçlar, Yeni başlar. Dur-durak bilmiyor hücumları, Kuralı onlar koyuyor Yeni Şehirlerinde, Senaryoyu yazanlar da onlar. Şairler beyin işgalinde mi ne? Mankurtlaşma yarışında mısralar, Tahkiye olup kasetlerde arz-ı endam ediyor. Bir milletin kucağında şiir ağlıyor “şiirci”ler çoğaldıkça, Lisanlar emperyalizme çanak tutma yarışında. Şairler haykıramıyor bu densizliği, Şairler haykırmıyor.
Bosna-Hersek’te ağlayan şiirler, Haklı yerini buldu duygularda Filistinli direnişçiler. Bir vicdan eksikliği haykırıldı insanlığa, Afgan’ı figanı yapanlar iyi bilirler. Yüreklerin toplu vuruşuydu mısralarda, Nerede bütün bu şairler? Nerede Vietnam’a ağıt yakarken diklenenler? Barış nutuklarında şairleşip, “İki ülke arası sıcak bir deniz” diyenler. Sayfalarca haykırdı şairler sayfalarca, Dizildi yüreklice destanlar, Oysa şimdi onlar, Bu ülke, ülkemiz denince… Farkında olamamanın yarışındalar. Şairler susma zulmünü yaşatıyorlar, Bir ve tek kalan anavatan, Sinsi oyunlarla hoyratça edilirken talan. Dilinizi mi yuttunuz? Duygularınızı mı unuttunuz? Haykıramıyor, Haykırmıyorsunuz…
Zahiren ekonomide karanlıklar, Hayatımıza ve bize zifirî bir çöküş. Aydınlıklar gecelerden beklenmekte, Bu nasıl yanılgı, bu nasıl iş? Yetmez mi artık, yeter artık! Hevenk hevenk güller açsın yurdumun her yanında, Gün doğsun gül yüzlerde. Kendine gelmenin asaleti bir ihtişamla doğrulsun! Gülüşler bütün karanlıklara doğsun apak, Şairler yeniden haykırabilsin, Şiirler konuşsun matem bitsin! Her mısra pısırıklığı yeniden fark ettirebilsin, Yeni baştan doğsun şafak! Yine nazlı nazlı dalgalansın al bayrak! Bu millet şairleri susan millet olmasın, Bu millet asla öksüz kalmasın. *** İhsan KURT Alıntı:kamugazetesi.com/kultur-ve-medeniyet/edebiyat-sanat-tarih/655-airler-haykrmyor
Vah yazık edebiyat ne hallere düştün sen yahu, kimileri var ki üç beş yorum çekerim diye burnunun ucunu görmeyi bile kendine zûl telakki ediyor. Halbuki dünya sandığından daha da büyük anlayabilene.
Yazın yazın bu arada o mecliste yemin etmeyerek terör destekçileri ile aynı potaya girenleri de yazın ve hatta koskoca bir partiyi hapishaneden kanunlara mugayır olarak adam kaçırmak için madara edenleri de yazın
Mecliste yemin etmeden hiçbir vecibeyi yerine getirmeden öncelikle maaşları cebine atanları da yazın, ha kim bunlar derseniz o olayın baş ısıtıcısı bir parti bu, ama en iyisi siz yazmayın bunları belli mi olur zülf-i yara dokunur
Oradan buradan akıl devşirerek kopyalayarak ezberlerinizi tazeleyebilirsiniz ama bunlarla bir yere varamazsınız belki bu vesile ile bunu bahane ederek dine saldırmış olursunuz ama onunda sahibi var,sahipsiz değil yani.Gerekene gerekecek cevabı da vermekten imtina etmezler
Öyle orta yere yazı yazarak kimse efeliğe soyunmasın ben yazınca direk muhatabına yazarım ki cevap verebiliyorsa versin ve öyle laf olsun diye de yazmam.
Kısaca beni güldürmeyin ne olur, bunlar bayatladı eğer samimi iseniz birazda Bu işin perde arkasını görüp okumaya gayret edin olur mu
Ve hasseten vah yazık edebiyat vah yazık edebiyat, seni anlayan ne kadar da az
Sayın Makberi, yorumunuza eklediğim yazı ''Sivas olaylarının iç yüzü!'' hakkında Vikipedi'den alınmış ansiklopedik bir bilgidir.
Ben size başakaca bir yorumda bulunmadım, bulunmayacağım, dilediğinizi yazmakta serbestsiniz. Okuyucuların değerlendirmelerine bırakıyorum şiiri ve değerlendirmelerinizi. Şiir ne ise odur...Enine en, yanına yan, kuyruğuna çan takmak gerekmez, şiirin sesi kendi içinde saklıdır.
Şeytan Ayetleri denen şeytani kitabı yine bir şeytan müslüman olan bir ülkede tahrik için tercüme ettirerek yayınladı adıları şimdiki şergenekon dâvâsınada karışan iki gazete4 toplantı başlamadan önce provaksiyonlara başladı bre insafben oradahayatını kaybedenlerin gerçek faillerinin yakalanması ile acılarının dineceğine inanırım
yani kısaca o acı olayı tutup bir gruba yıkmak niyeti masum değildir lasfı uzatmıyayım arkadaşım Vatanımda olan herkesin istediği şekilde yaşama ve inanma hürriyeti vardır ve ben onların her zaman yanındayım ama istismarcıların yanında değil tabii
hasılı kelam lafı uzatmaya gerek yok şiirinizle meşgul olunuz kin ve öfke taşeronluğu ile değil onun kararını bırakında mahkeme ve tarih versin
Bu şekilde bir yere varamazsınız anlaşıolan o ki adalat yalnız benden yana olursa adalettir anlayışında olanlardansınız kısa bir misalle bunu aşağıdaki sözünüzden anlamak mümkün
Diyorsunuz ki; Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti
ne zaman hangi mahkemye gitti onuda yazsaydınız bari ama yok tabii müfterilik bu Bak arkadaşım birbirimizi tanırız ben partizan yazmam ve tarafgirde değilim ama doğru bildiğimide demekten imtina etmem
bu söylediklerinizin daha fazlasını hiç de masum olmayan şergenekon davası sırasında bir parti biz onların avukatıyız dedi ama o partinin hangisi olduğu belli hani hani kasetle gelen bir başkanıda var
Ben fazla uzun yazmayı ve polemiğe yol açan yazıları sevmem amainandığım değerlerede hoyratça salıdırıyı tasvip etmem yazdıklarınız maksatı aşan ve dindarları aynı pencereden görmeye meyyal ifadelerle dolu Açıkça ben dindarım haydi benide suçlayında görelim
ben lafın kalabalığınıda sevmem kişi şairse sözünü bir çuvall lafla değil şiirlerde söyler
bu arada hafızanızın sildiği bazı noktalar var onlarıda hatırlatayım sizeisterseniz
toplantı o sene özellikle Sivasa alındı yakın hastanelerin bir çok doktoru o günden önce tesadüfen tayin ve sürgüne gitti ))) Şeytan Ayetleri denen şeytani kitabı yine bir şeytan müslüman olan bir ülkede tahrik için tercüme ettirerek yayınladı adıları şimdiki şergenekon dâvâ
Sivas Katliamı ya da Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin yakılması ve 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylardır. [1]
Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente geldi. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi. [2]
Binlerce kişiden oluşan karşıt grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Asım Bezirci [3], Nesimi Çimen [4],Muhlis Akarsu [5], Metin Altıok [6] ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdiven trabzasındaki görevli tarafından darp edilip, merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan azgın kalabalığa doğru itildi.[7] Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç girişiminden araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü.
Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi yaşamını yitirdi. (Basında 37 kişi olduğu söylense de, diğer iki kişi otele tırmanmaya çalışırken yanan eylemci katillerdir) Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.
Konu başlıkları [göster] Yargılama [değiştir]
Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190'a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124'ü hakkında "laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma" suçlamasıyla dava açıldı,[8] geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994'te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.
Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını "taraflı, hukuka ve adalete aykırı" olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın "Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu" belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı.
28 Kasım 1997'de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası'nın 146/1 maddesine göre idama[9] ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına[8] mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998'de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usul noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.[8]
Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti.[10]
Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33'e düştü.[10] Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak[8] ve Yargıtay'ın 1997'deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamamıştır.[10]
Sivas Davası İstiklal Mahkemeleri sonrasında, tek bir davada, bu kadar çok idam cezasının verildiği ilk davadır.[11] Hayatını kaybedenler [değiştir] Katledilenler [değiştir]
Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi Gülender Akça - 25 yaşında Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar, felsefeci Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı Sehergül Ateş - 30 yaşında Behçet Sefa Aysan - 44 yaşında, şair Erdal Ayrancı - 35 yaşında Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar Belkıs Çakır - 18 yaşında Serpil Canik - 19 yaşında Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası Carina Cuanna Thuijs - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci Serkan Doğan - 19 yaşında Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı Murat Gündüz - 22 yaşında Gülsüm Karababa -22 yaşında Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair Emin Buğdaycı -18 yaşında şair. Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist Koray Kaya - 12 yaşında Menekşe Kaya - 17 yaşında Handan Metin - 20 yaşında Sait Metin - 23 yaşında Huriye Özkan - 22 yaşında Yeşim Özkan - 20 yaşında Ahmet Özyurt - 21 yaşında Nurcan Şahin - 18 yaşında Özlem Şahin - 17 yaşında Asuman Sivri - 16 yaşında Yasemin Sivri - 19 yaşında Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı İnci Türk - 22 yaşında
Otel Çalışanları [değiştir]
Ahmet Öztürk - 21 yaşında Kenan Yılmaz - 21 yaşında
Göstericilerden hayatını kaybedenler [değiştir]
Ahmet Alan Hakan Türkgil
Sivas Katliamı üzerine şiirler ve bestelenen şarkı ve türküler [değiştir]
Fethi Aslan, "Sivas`da Temmuz Ateşi" [12] Edip Akbayram, Türküler Yanmaz, Yanmam mı Gerek Cengiz Özdemir, Madımak Ozan Emekçi, Sivas Ağıdı Sunay Akın, Kova Kaleci Grup Yorum, Sivas (Gün Tutuşur) Mahzuni Şerif, Sivas Dramı Demirhan Baylan, Bildiğin Şeyler (Yangın) Almora, Güneşin Ozanları Radical Noise, Çığlık Akın Eldes, Madımak Moğollar, Issızlığın Ortasında Antisilence, Died On 2nd Of July Aşık Gülabi, Sivas Madımakta Canlar Metin - Kemal Kahraman, Renklerde Yaşamak Ferhat Tunç, Kızılırmak Boylarında Bir Şehir Serhad Raşa, Ey Felek Şahverdi, Madımak Oteli Fazıl Say, "Metin Altıok Ağıtı" Selda Bağcan, "Canımı Yakanlar Baktı Dumana" Aziz Nesin, "Sivas Acısı" Çetin Gencero, "Madımak" Yusuf Kemal Metin, "Sivas Yanığı Otuzyedi Temmuz Aydın" İhsan Güvercin, "Kızılırmak Boylarında Bir Şehir" Catacombed, "SVS"
Edebiyatta Sivas Katliamı [değiştir]
Zeki Büyüktanır, Madımak Çığlığı, Can Yayınları (Ali Adil Atalay), İstanbul, Ekim 2006, ISBN 9789756358788 Hikmet Çetinkaya, Zambak Sana da Bulaştı Kan, Çağdaş Yayınları, İstanbul, Şubat 1997 Soner Doğan, Sivas: 2 Temmuz 1993, Ekim Yayınları, İstanbul, Mart 2007, ISBN 9789750109119 Aziz Nesin, Sivas Acısı, Adam Yayınları, İstanbul, Temmuz 1995, ISBN 9754183244 Öner Yağcı, Sivas'ı Unutmak, İleri Yayınları, İstanbul, Mayıs 2006, ISBN 9789756288108 Lütfi Kaleli, Sivas Katliamı ve Şeriat, Alev Yayınları, İstanbul, Ağustos 1995, ISBN 9753350120 Ali Yıldırım, Ateşte Semaha Durmak, Yurt Yayınları, Ankara, 1993 Attila Aşut, Sivas Kitabı Bir Topluöldürümün Öyküsü, Edebiyatçılar Derneği, Ankara, Eylül 1994, ISBN 9757872024 Yiğit Bener, Öteki Kâbuslar ("Alaz" öyküsü), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Ağustos 2009, ISBN 9789750816499
Gericiler öne çıkar Çakmağı çakar Ateş alır duman duman Yanar canlar, yanar halay Yanar semah döne döne, Yana yana, sana bana Kafeste bülbül , gül yanar ya Güvercinler alay alay Uçar, vurulur, düşer kanar/ya!...
Gericiler öne çıkar Çakmağı çakar Ateş alır duman duman Yanar canlar, yanar halay Yanar semah döne döne, Yana yana, sana bana Kafeste bülbül , gül yanar ya Güvercinler alay alay Uçar, vurulur, düşer kanar/ya!...
.....BARIŞ,KARDEŞLİK VE SEVGİ DOLU YÜREĞİN İNSANLIK DIŞI BİR OLAY KARŞISINDAKİ İSYAN SESİ ÇOK GÜZEL AKMIŞ DİZELERE. .....YAZAN YÜREK VE KALEM DERT GÖRMESİN. .....USTA KALEMİ VE SEVEN YÜREĞİ KUTLUYOR, SAYGILARIMLA SELAMLIYORUM.
o insanlıktan çıkmış insan müsfetteleri utanmadan allahın adını ağızlarına almaktan da kokmaz olmuşlar.kerbelanın soysuzları onlar.aynı zihniyet şu an bile ülkenin yönetiminde mevcutlar.kutlarım değerli dost kalem duyarlı yüreğini.saygılarımla.
Saz yanar, tel susar Öz kanar, dil susar mı Emir almış yobaz Yalnız ölüm kusar mı?! Em’retmiş Hızır Paşa’sı Kaça satıldıysa satılmış Amerikan maşası!
Bre yobaz; İnce eledim, sık dokudum Sende buldum kusuru Çağlar geçti unutmadım Nesimi’yi, Hallacı Mansur’u Darağacında Pir Sultan’ı Sen de bizi unutma Sazı, sözü iyi tanı Kanımızı ateşte kurutma
Organize ve tertip aylar öncesinden yapılmıştı, bunu dindar insanlara yıkmanın senaryosuda tabi. Eh şeraitte uygundu, o zaman ayarlanan taşeronların himmetiyle vurun dindarlara dendi.
Ve hâlâ bu devam ettirilerek araya istemeden de olsa ayrık otları ekmeye çalışanları gördükçe izân- idrâk –belagât ve feraset adına üzülüyorum
Hani silahı tesadüfen denizde kaybolan bir milletvekili vardı ya o bile itiraf etti bizi kullandılar diye ve oradaki olayın asil faillerinin devleti yıkmaya teşebbüs eden bir organize ile maşalarının çıkar ilişkileri mahkeme kayıtlarına bile işledi.
Şimdi bütün bunları yok sayarak hâlâ inat ve israrla adeta gerçek failleri gözden kaçırır gibi onları görmezden gelerek olayı dindarlara yıkmaya çalışmak ne derece doğru.Şiir şiir olmalı her şeyi yazmak bazen yazmak değildir zira şiirin görevi bu değil.
Selam ve dua ile