KAZIMAK ULU AĞAÇ GÖVDELERİNE ADIMIZI
yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne
o işkenceye mahkum olmuşluğumuz o çok sevmek, daha çok sevmek günden güne. şarkısız ve sesiz kaldığım nice akşamlar gözlerin geçer aklımdan özlemler içinde gözlerin bir çıkan müziği güzelliğinde kirpiklerinde keman, bebeğinde gitar... bir daha dünyaya gelsem yine seni severdim beni üzesin diye beni deli divane edesin diye seni görmediğim günler karanlıktayım, katran gecelerdeyim cehennem misali bir yerdeyim bir demir nasıl paslanır bir elma nasıl çürürse işte öyleyim... gözleri namuslu namuslu parlar insanların gökyüzüne inadına mavi yaşamak inadına güzel bu şehirde den varsın... bütün kadehlerimi hep sana dayıyorum hep senin için bu şehir bu bir bir boşalan şişeler umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin senin yüzünden bu delicesine içmeler dayanmak zor yalnızlığına akşamların unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği bir gün anlarsın hayal kurmayı; beklemeyi, ümit etmeyi. lanet edersin yaşadığına... maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.. seni sevdiğimi işte o zaman anlarsın. bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan özlenen sen, özleyen sen, özleten sen varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan her şey sağır içimde ne şiir ne musiki dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum |