Uğultu
bir uğultu bu dolunaydan kalan
yastık başımda gözlerim kalabalık duvarda bir ses resimden içinde çalgıcılar var çağıran kendime kapanıyorum çığlıklarını yummuş bir tohum gibi uğultu her yer her yer uğultu gel diyen çarşafımın altında kıpırdanıyor ölümüm satın alınmış bir intihar gibi ucuz bir gizem vaktindeyim ulaklar toplanmış çığırtkanlık yapıyor karanlığıma uğultu bu uğultu çok yakışmış bu fular azraile yeni traş olmuş belli tüm ciddiyetiyle melekler merasimin en arkasında karabasan neden sıkı sıkı sarıldı ki bana dostum karabasan her iz ayrı bir yitiştir her inancımda her inandığımda biraz daha erteliyorum mutsuzluğumu kaçış yok kaçış yok çıkış yok çıkış yok çıkmaz sokakların sırları paramparça her bir sır bir pencere ardında bir pencere daha mavisinden düşüyor düşüyor uğultu yine bana yine yanıma içeride onca ben dönüp duruyorum ağlamaklı semazenlerle uykusuzluğum vicdansız bir namlunun ucunda kimin ne kadar öleceği belli değil bu suskunukta kimin ne kadar seveceği belli değil çalıntı haykırışlarda ilk defa katil olmuş birinin çarpan kalbi yüreğimde nefes alamadığım bu zamanlar pek bir taklit sanki uğultular bir kulağımdan girip ruhumda takılı kalıyor acemice çizilmiş eğri büğrü koridorlar gözümün önünde kaybolup duruyorum kendi yalnızlığımda bir mengenede sıkıştırılıyor üzüntülerim yeni bitmiş bir ceset heykeli kadar soğuk bu saniyeler çok yarım bu rüya biri sonunu bıçaklamış gibi bu rüyanın bembeyaz bir ölüme kurban gibi Uğultu bu uğultu mumyalanıyor içimde hızını kesmeden biri düşlerime zehir koymuş can benden gizli çekişiyor derinimde Uğultu bu uğultu sabahı bile bekleyemecek kadar aceleci... Oktay Coşar |