Acı ve cesaret
Acı ve cesaret
Yasadışı ölümcül bir acı yaşıyordum bu gece içe dönüş varlığımda... Acıyla iradem güçleniyor. Acı güçlendiriyor beni, benliğimi, düşüncelerimi… Bir ışık kadar derinleşiyordu bir yandan içimdeki acı... Yorgun ve soluksuz kaldığımı hissediyordum... Kaybolmuşluğa yakındım ve kaybolmuşluğum içinde neyi yitirdiğimi ve neyi kirlettiğimi bulamıyordum... Susuz ve yorgundum... Zamanla acı ve özlemin yerini utangaç bir boşluk alıyordu... Bütün o eksik hazların yerini derin bir suçluluk duygusu kaplıyordu... Yağmur sonrası bir matlık yansıması kaplamıştı içimi hani sıkıntı verir türden... Göklere dokunsak yine bardaktan boşalırcasına üzerimize yağacaktı... Konuşsak yağmur yağacaktı yeniden... Dışarı çevirsek bakışlarımızı yağmur yağacaktı... Derin bir iç çeksem, ellerimle yüzümü kapasam, geçmişe dalsam durduğumuz yerde yağmur yağacak... Ne yaparsam yapayım gök üzerime yağacak... Ne yaparsam yapayım kent üzerime ağlayacak... Susuyordum öylece... Sessizlikten ilk defa bu kadar korkuyordum... Cesaret, ne bol sıfırlı bir çek, ne de üç yüz kilometre hızla sürülen son model araba. Cesaret içimizdeki ateş… Artık korkak imgeler arkasına saklanacak ne bir dün, ne bir yarın var. BEDİA BARAK |