GÜL KOKUSUNUN UNUTULDUĞU YER
bir ağıt böler sesiszliğini kentin
hüzün çöker gözlerine elleri nasırlı anaların gencecik fidanlar düşerken kan fışkıran toprağa aşk sürgün eder kendini mayınlı yollara çığlıklar fırlıyor yüreklerden, üşüyor kelimeler susuveriyorlar mısralarımda gül kokmuyor artık yüzümüm doğusu barbarlar sızarken umutalrına aşkın ve biz şehla bir isyan oluveriyoruz haritanın tam da yırtılan yerinde acının duvarını aşmıyor sesler karanlığın koynunda kaybolup gidiveriyorlar kanla yıkanıyor kentin sokakları kırmızı diyorlar rengine hayatın anılar birikiyor ve bügun ne kadar da benziyor dünlere hiçlik düşüyor payımıza susarken soluğumuz meramını anlatamayan bir kekeme oluyorum bir can daha düşereken derinliklerine toprağın ve bölüyor karanlığı ışık bakışlı fidanların gözleri hangi suya baksam yarım kalan gülüşleri hangi yüreğe dokunsam acıları sus diyorlar ağlak gözlere bir ses diye haykırıyorlar bir ses verin sesizliğe bir son derler dünya denen alemin her yerindeki ölümlere ve yırtılan haritanın gül kokusunun unutulduğu yerinde.... |