Hiçliğin AynasıSoğuk bir kış günü serpiliyordu üşüyen tenime yağan karın büyüsü. Cama vuran her tanecik düştüğü yerden hafifçe eriyip kayıyordu. Senden yüklendiğim ağırlığımdı buhar olan ben seyrediyordum çaresizce elimden kayıp giden günleri. Suyla ateşin dansına tanıklık etmişti kulaklarımız hep uzakları sevmiştik. Gölün durgunluğuna inanarak dalıp gitmişti gözlerimiz. Hoyrat rüzgârlara karşı koşarken yırtık uçurtmalar gibi savrulmuştuk. Şafağın sökmesini beklerken sabahları her aşk özlemi kadar yaşardı işte. Ruhumun sokaklarında yalın ayak koşan çocuksu saf yanım suskun bir ağıt tutturuyordu yalancı şehirlere. -Sen kim bilir hangi kalenin fethini planlıyordun sakin suretlerin utanmaz kırmızılığıyla içindeki aşısız hayvanı besleyerek pusuya yatıyordun sessizliklerinde- Sus diyordun sus ve unut hiçliği... Bense neden... diye bağırıyordum içimdeki yaralı sığırcığın dilinden. Sus sürüyordu yüzüme rüzgâr. Beyaz bir gelin çiçeği solarken yüreğimde acı acıyla gizliyordu karanlığın ıslığını. Zaman dağları uzaklaştırıyordu birbirinden sen uzaklaşıyordun ben uzaklaşıyordum gittikçe küçülüyordu gölgen. Yoruluyorduk, yorgun bir kumsalın döşünde bata çıka, vurgun yemişliğin acısıyla dalgaların asiliğinde sırılsıklam kendimize yürüyorduk... mart _ 2009 |
yalın,duru,özgün ve güzeldi
Kutlarım seçkiyi
Sevgiyle kalın