Hangi vakte eriştim, kalbin lahzasında aşkı farkettim!Ne kadar bedbin ve bizar bir halin sahibiydim Ne hakkıyla umut etmeyi bilirdim ve ne de ufkun ne demek olduğunu farkeden nefestim Sanki bir karanlığın içinde ve esaretin ruhuma zerkettiği hicranın derdinde gitmekteydim Lakin nereye ve hangi istikıamet olacağını sadece “denenler” mesafesinde hisseden nefestim Ne vakit geçerdi, ne umut kalbime sürur bahşeden bir asudeydi Şu ömür demen kumaş eskise, gülmeyen yüzüm bu minval üzre gülecekse razıyım derdim Ne kadar hal-i perişanlık var sanki ta içinde can çekişen bir ahval olarak acziyet içindeydim Hasreti derinliğin aksisedasından hissedilen bir har bilirdim, ne çektiysem boyun bükerdim Gün doğarken ne anlatırdı habersizdim, geceyi hiç merak etmezdim Ne kadar yorgunluğum ve yılgınlığım varsa o an onlardan kurtulmayı murat ederdim Uyumayı ve aynı çehreyle kalkmayı hiç istemezdim, düşlere meyletmeyen bir azadeydim Ne uçmayı ne kanatlanmayı ve hatta merak ederek biren o hülya da yaşamayı bilmezdim Kim zulmetse, mazlum figan ederek gözyaşını dökse çilesi derdim Ve fakat kalbin ve aklın ve en müstesna tanzim edilen bir ruhun lahzasına bigane idim Güle bakınca, kokusunu hissetmek için ne lazımsa neden aşikar olan farkından habersizdim Hangi vaktin muhtaçlığında an ve beklenen o zaman için feda edilmeye namzet bir nefestim Düşünmek için ne lazım, akıl hangi vakit için aşkın esinine talim Kalbi olmayan her düşünce ne kadar hakikate eriştiren bir vadinin ilhamında ki vecdin Aşk, ruhun didarından meşk eden, gönlü sahibine hasrettiren bir furkandır, nar-ı adaptır Bizzat kendini merak etmeyen ve esrarını çözemeyen bir nefes ne kadar sevda yaşayacaktır Mustafa CİLASUN |