Bu sağanak yağmur, senin aşkına Ve şu deli rüzgâr, gönlümün fırtınası; İçim, dışım tek isyan, kentin dağdağasına; Bakışlarım, serkeşçe kamasını çekmiş, Tam vurmak üzereyken gündemin sultasına, Bir fayton yanaşıyor, ruhumun sen tarafına.
Dörtlü koşulmuş da dörtnala hazır, Körüğünden el sallıyor düşlerimin ecesi; Beyazlar giyinmiş, Duruşunda hep aynı melal... Yıldırımlar çakmakta, gökler gürlemekteyken Güneyinden yırtılıyor bir İstanbulgecesi; Ürperiyor, kendime geliyorum; Yüzümde, azgın dalgaların kırbacı, Söz yerini bulsun diye sesleniyorum: - Dehle atlarını da yürü git arabacı !..
Biraz önce, kama dediğimde, aklıma düştü: Nicedir belimde taşıdığım şey, Kaç bahadır elinden süzüle gelmiş, Kaşgar çeliğinden oluklu hançer; Kabzasında, firuze kakmalar var ki, Gözlerine benzer!..
O üstümde ya, Düze inmiş efeler gibi geziyorum sahilde; Kızkulesi’yle dertleşerek, Puslu bir mazinin yanıma verdiği, Öğrenilmiş çaresizliklerle yüzleşerek, Derinlemesine yürüdüğümü kimselere sezdirmeden, Yağmurun tüm hıncını direncime katıyorum; Karşıma çıkarsın da belki veririm diye, Yakama taktığım o beyaz karanfili, Çaka Bey töresince, denize atıyorum.
Üsküdar’da, Şemsipaşa’da, Kuşların konmadığı bir cami var; Sırtımı, boğaza nâzır duvarlarına verip, Karşı kıyılardaki Dolmabahçe Sarayı’nın, Suları büyüleyen rüyâsını gözlüyorum.
Ölesiye ıslanmış berduşun teki, Yanıma yaklaşıyor, kırk yıllık ahbap sanki, Ayak üstü konuşuyoruz, saçma-sapan; Koynundan çıkardığı Amasya elmasını, Yağmurla yıkayıp ye dercesine, Büyük bir özveriyle ellerime bırakıyor; O’nun, ağır-çekim uzaklaşmasını izliyorum...
Bu yağmur, Koca bir kenti olduğu kadar Ruhumu da temizleyip arındırmakta Ve bu elma, Bana tâzeliğini hatırlatmakta: Yanaklarını, Kirazları kıskandıran dudaklarını, Onlara, özenle, ustalıkla yerleştirdiğin İçimi titreten, yürekten çağrılarını... Seni çok, ama çok özlüyorum.
Bu elma var ya bu elma !...? Uzun emel örsünde kan sıçrar da yüzünden, Çağrışımlarla yüklü hal dilinden ötesi, Neler anlatır bilsen, misket emsal özünden !? Mâverâdan seslenir, var da bir hikâyesi...
Çameli’nden hiç dışarı çıkmamış, Yörenin emektar Ormancısı, Evrenin merkezi, belki de kendisi, İlçenin kalender Kısmet Amca’sı, Evinin o küçücük bahçesinde, Gözü gibi baktığı tek ağacının, Dünyada, eşi benzeri bulunmayan, Yemişi zannederdi...
Dostlarına övünç kaynağıydı, Konuklarına, en onurlu ikrâmı; Tadında umutlar vardı, günler, güneşler, Dertlilere derman şifâlar vardı; Kabına sığmayan hoyrat sevinçler, İnsana güç katan kıvançlar vardı; Tanrı’dan kuluna bir imtiyazdı; Bahtın armağanı, kudret helvası; Adını bile kendi koymuştu, Baldan tatlıydı O’nun, "şeker elması".
Ahh Kısmet Amca, ahh ! Bu elmanın, senden sakladıklarını çözebilseydin, Ölürdün billah ! Kök salarken can suyunu sevdâsından aldığını, Dağlar delen bir balyozun minnetiyle yandığını, Domurcuk verirken bile yıldızları andığını Bilebilseydin eğer, Hasedinden, o ağacı yerinden söker Salkımsaçak yakardın, Ya da, Şu yalandünyaya, senden bir kazık olsun diye, Çameli’nin meydanına çakardın !..
Elma deyip geçmemeli Güzelim ! Bir türlü yemeğe kıyamıyorum; Sana vermek istiyorum, yanımda yoksun ! Onu da, onu da denize atıyorum.
Bu sağanak yağmur, senin aşkına ! Çıldıran rüzgâr değil, gönlümün fırtınası Ve ben, sırılsıklam, sevdâdan yana, Şu anda nasılsam, olduğum gibi, İşte öylesine, tutkunum sana !..
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ŞEKER ELMASI şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ŞEKER ELMASI şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Dörtlü koşulmuş da dörtnala hazır, Körüğünden el sallıyor düşlerimin ecesi; Beyazlar giyinmiş, Duruşunda hep aynı melal... Yıldırımlar çakmakta, gökler gürlemekteyken
Özgün duyguların dizelere aktarıldığı şiirini beğenyle okudum.Uzundu ama sade üslubu ve açık diliyle şiir haz verd.. Kaleminiz ve ilhamınız daim olsun.