Kalbi cânım cânâna, daim gülzâr eyledim Gül açsın diye gözden, revân ince hâre su
Nazlı serv-i revânım! girme akan coybâre! Muhakkak hased eder, sendeki reftâre su
Gûş eyledim sessizce, nevbâhârda âbşâre Hayrândır her damlası, sendeki guftâre su
Şu buhâr-ı nefesim, yâre ebr-i nîsândır Her bûsemde bırakır, ince leb-i yâre su
Âteş-i hicrânından, yanar kururum cânân! Vermez misin sebûdan, garibe bir kere su?
Ciğergâhım aşkından, nokta nokta hep biryân Gözyaşından dök cânân! yanmış kuru yere su
Ey! cânânım muradın, şu cânımı almaksa O zaman hiç verme bu susuz derbedere su
Soner Çagatay 12 Şubat 2011 / Wuppertal
Not: Fuzuli’nin ,,Su Kaside’sine küçük bir nezire. Bu şiiri daha önce yazmıştım; şimdi biraz düzeltme ve ilaveler yaptım. Benimki küçük bir çalışma mahiyetinde. Elbette Fuzuli’ninki ile mukayese edilemez.
Not: Bu tarz şiirleri Yasemin hanım ilk defa okuduğu için, hataları mazur görüle.
AÇIKLAMASI:
SU KASİDESİ
Deşt-i firaktan geldim, ulu Yezdân vere su Ateş-i aşktan yandım, kulu cânân vere su
Şiirlerimde ayrılık konusu önemli bir yre tutar. Hayat ve varlık firak ile visalden oluşan bir sistem bütünüdür. Kâinattaki yaşamsal ve yaratmaya dair canlılık her iksinin faal hâlde olmasıyla mümkündür.
Birinci beyit: Buradaki ,,firak’’ (ayrılık), Cennetten çikisi, yani Mevla’dan ayrılışı belirtir. Ondan sonra başlayan dünyadaki hayat, ayrılıklarla dolu yakıcı bir çöldür. Âsik, bu ayrılık çölünde dolaşirken Mevla’dan kendine su / çare vermesini istiyor. Bir nevi, bu ayrılık çölünde dolaşirken Allah’tan kendisine kavuşma umudu vermesini istiyor. Dünya ayrılık ve yanlızlıkla dolu bir çöldür hadd-i zatında. Âsik da bu çölde yıllarca dolaşıyor ve bu sürgünün bitmesini istiyor.
İkinci beyit: Âşık bu dünya denen ayrılık çölünde yaşarken / gezerken birine âşık olur. Aşk ateşinden yanmış bu âsika sevgilisinin su vermesini istiyor. Benim şiirlerimde ,,Allah’’ ve ,,kadın’’ çok önemli bir yer turar. İkisinden uzak olan bir ruh dünyada cehennem gibi bir yanlızlık içindedir. İnsan âşık olma duygusuyla doğar ve yaşarken de bu duygu kendi objesini / sevgilisini arar. Bulduğunda ruhundaki bu ızdırab / aşk ateşi sönecektir. Zira Kur’an’da Allah bir erkeğin ancak kadında sukuna / huzura ereceğini söylüyor. Âşık burada gerçek manada huzura ermek istiyor; bunun da yolu kadınla ünsiyet, Allah’a muhabbettir. Mutlu olmak için iksinin olması şarttır.
Bayabandan geçtim ben, rigzâre bata bata Cânânım didârından, serpe! her gubâre su
(Çölden geçtim ben, kumula bata bata) (Sevgilim gözünden, her toza serpe su)
Birinci beyit: Bayaban / çöl burada dünyadır. Âşık bu çölde geçerken / yaşarken kumula / nefis ve dünyevi şeylerin içine düştüğünü belirtiyor. Zira dünyada yaşarken günaha batmamak mümkün değildir. Âsik bundan kurtulmak istiyor. Zira ,,kadına’’ aşkAllah’a giden aşkın ilk merhalesidir: İlk önce Leyla sonra Mevla. Şimdi, âşık sevgilisinden kendini çok sevmesini istiyor. Burda ,,gözünden su serpmek’’ ağlamak anlamına geliyor; yani âşık sevgilisinin derinden onu sevmesini istiyor. Âşıkı sadece sevgilisinin sevgisi ve şevkati sarmalı ki dış dünyaya onun meyletmesini engellesin. Onun dışında başka bir şey görmesin.
Dünyadaki her şeyden sevgilisine dönsün. Dinin ya da imanın iyi oturması için eş çok önemlidir. Sevdiğiniz kişi ya da eşiniz size hem dini hem dünyevi yönden ilgi göstermelidir. Dünyevi olan, erkeğin bedeni isteklerini gidermesidir, dini yönde ona dini konularda ihmal olduğunda onu uyarmalıdır. Dini yaşarken biri ahireti gösterirken biri dünyayı göstermemelidir. Erkek kadın husunda zaafı olan bir varlıktır. Evlilik de bu zaafı kapatma eylemidir. Evlilik aslında iki cinsin eksiklerini kapatmasıdır. Bu kapatma eylemi de ancak ,,aşk’’ olursa kişilere daha kolay gelir. Yoksa nefse ağır gelir. Yuvada dişi taraf daha çok dış dünyadaki şeyleri, eşinden daha fazla seviyorsa, böyle bir evlilikte ruhun dinen kemale ermesi çok zordur. ,, Toz’’ burada dünyavi şeyleri kestediyor: Günah. Burada âşık sevgilisinden dinen kemale ermek için yardım istiyor.
Ibn Arabi Fusus’ul-Hikem’de kadınla ilgili şunu söylüyor:,, Allah kendi sureti üzere olan kimseyi sevmekle beraber ona da kadını sevdirdi. O halde erkeğin muhabbeti hem kendi parçası olan kadına karşı hem de kendisini yaratan Hakk’a karşı oldu.’’ ( Fusus’ul- Hikem: İbn Arabi. Çev. M.Nuri Gencosman,S.327)
Didâr-i yâr hemişe, cânâ şerâre saçar Dil-i sûhteye kati kılınmaz ki çâre su
(Yarin gözü daima, cana / kalbe şerare saçar) (Yanmış kalbe kesin, kılınmaz ki çare su).
Birinci beyit: Burada sevgili âşıkın istediği suyu vermemiştir. Aksine onun gözü su yerine hiddet saçıyor. Yani sevgi yerine öfke ve sevgisizlik var sevgilinin gözünde. Böyle bir sevgili / eş âşıkını Cehenneme biraz daha yaklaştırmıştır. Mutsuz olduğu için sevgili, mutluluğu başka yollarla arayıp bulmaktadır. Bu da günah yoludur. Meşru dairede istediği huzuru vermeyen zevce eşini, gayr-i meşru mutluluğun peşine düşürmüştür. Artık kalb cehennemde yanmaya hazır hale gelmiştir; zira âşıkın kalbinde günahlar vardır. Bunun cezası da cehennemdir. Artık iş işten geçmiştir. Sevgili ağlasa da / çok sevse de âşıkını Cehennemden kurtaramaz.
İkinci anlam:
Âşıkın kalbi sevgilisinin bakışından o kadar etkilenmişki adeta kalbi yanmış. Yanık yere su dökmek yarayı iyileştirmez; aksine kötüleştirir.İnsanı en fazla etkileyen yerlerden biri de gözdür. Ruh ordan bakar dışarıya.
Şebde bûy-i cânândan men âsik-ı bîhûşem Lîk dökülmez ey tabib! âsik-ı hüşyâre su)
(Gecede, sevgilinin kokusundan, ben bayılmış aşıkım) (Fakat dökülmez ey tabibim, ayık aşıka su)
Birinci beyit: Âşık sevgilisini o kadar seviyor ki kokusundan adeta mest oluyor, kendinden geçiyor. Gece âşık sevgilisine sokuluyor ve kokusundan etkileniyor. İki çiftin birbiriyle uyuşacağını gösteren en büyük işaretlerden biri de birbirinin kokusunu sevmesidir.
İkinci beyit: âsık burada gelen doktora diyor kn yarin göz yaşı benim hakkımdır. Zira onun için bayılan benim. Ona o kadar âşığım ki güzel kokusundan kendimi kaybediyorum. Kendinden geçmeyene âşık denmez. Zira kadında tekvin (yaratılış) kokusu vardır. (İbn Arabi: Aynı eser s.333). Ayık kişiye su / göz yaşı dökülmez; bayılan âşıka dökülür. Eğer sevgilim ağlayacaksa bana ağlamalı; zira ona gerçek manada âşık olan benim. Ve de su beim hakkımdır. Sevgilim boş yere kendine âşık olmamış insanlar için ağlamasın. Ağlayacaksa bana ağlasın. Onu gerçek manada seven benim. Hayatta da böyle olmuştur. Nice insanlar beş para etmez sevgililer için intehar etmiştir, ağlamıştır.
Canana nâme-i aşk, yazmaya hâme yoktur Didârım döker her şeb kalın seng-i hâre su
(Sevgiliye aşk mektubu yazmaya kalem yoktur) (Gözüm döker her gece kalın granit taşina su)
Birinci beyit: Sevgiliye halimi ve aşkımı anlatacak bir kalemim dahi yoktur. Yani ben fâkir bir insanım.
İkinci beyit: Ona mektubu âşık granit taşina göz yaşıyla yazıyor. Granit taşı zor kırılan bir taştır ve üzerinde yazı yazmak da zordur. Âşık burada kağıdı kullanmıyor; çünkü aşkını granit taşına yazarak ölümsüzleştirmek istemektedir. Yüz yıllar geçse de âşıkın maşuka olan bu mektubu kıyamete kadar var olacaktır. Kağıt böyle değildir; yanabilir ve nemlenebilir. Ayrıca kalemle kağıda yazmak çok daha kolaydır. Ama balyozla dahi zor kırılan bir taşa göz yaşıyla aşk mektubu yazmak yıllar alır.
(Aşıkın gemisi aşkından yelken açar) (Sevgililer gözyaşindan döke; kalpteki denize su)
Birinci ve ikinci beyit: Âşık sevgilisine aşk deryasında aşk gemisiyle yöneldiğinde / yelken açtığında, karşıdaki sevgili de bu aşk deryasının kurumaması için bir şeyler yapması lazım. O da en azından bu aşk denizine göz yaşı dökerek suyunun kurumaması için emek vermelidir. Yani bir âşık aşka emek verirken bu aşkın devam etmesi için maşuk da bir şeyler yapmalı. Tek kanatla kuş uçmaz. Kısaca buk aşka iki taraf emek vermelidir.
Kalbi canım cânâna, daim gülzâr eyledim Gül açsın diye gözden, revân ince hâre su
(Kalbi canım sevgiliye, daima gülbahçesi eyledim) (Gül açsın diye gözden, akar ince dikene su)
Birinci beyit:âsik burada sevgilisine verdiği emekleri anlatıyor.
İkinci beyit: âşık burada sevgilisindeki / güldeki istenilmeyen / dikenlerden gül elde etmeye çalışıyor. Yani şunu demiyor: Senin şu kötü huyun var, ben ayrılıyorum. Âşık sevgilisinin dikenlerinden daha güzel ahlaki kişilik elde etmeye çalışıyor. Sevdiğinde birkaç kötü yön gördümü hemen ayrılırlar. Önemli olan hazır gül koklamak değildir; dikenden gül çıkarmaktır.
Nazlı serv-i revânım! girme akan coybâre! Muhakkak hased eder, sendeki reftâre su
Birinci beyit: Burada âşık sevgilisine iltifat ediyor. Burada servi ağacı özellikle seçilmiştir. Servi ağacı dik duran bir ağaçtır. Rüzgarlı havada harika bir sallanışı vardır. Bir de rüzgar eserse o yaprakların hışırdaması daha bir başkadır. Burada kastedilen sevgilinin alnı ak, başı dik olmasıdır. Bir de servilen murad sevgilinin bedenen güzelliğidir.
İkinci beyit: Irmaktan kastımda onursuz ve yalaka insanlardır. Menfaati için eğilip bükülenler. Burda kadın merz-u bahis olduğu için burada kadınladır kastedilen. Âşık diyor ki bana mertçe gel, âşıkım diye bana yalakalık yapma, bendeki sosyal veya maddi imkanları elde etmek için. O tür kadınlardan olma. Bir de senin bu dik yürüşünü / onurlu duruşunu ırmak / yani yalaka insanlar çekemeyebilir. Onlarla içli dışlı olma / ırmağa girme. Onlarla hemhal olursan sana hasetlerinden tuzak kurup aşkımızı bitirebilirler.
Gûş eyledim sessizce, nevbâhârda âbsâre Hayrandır her damlası, sendeki guftâre su
(Dinledim sessizce, ilkbaharda şelaleyi) (Hayrandır her damlası, sendeki konuşmaya su)
Birinci beyit: âşık burada İlkaharda akan şelaleyi gizlice dinlemiş. Öyleki şelaledeki su damlalarının konuşmasına şâhid olmuş. Onlar da sevgilisinin konuşmasına hayranlık duyuyormuş. Şelale akerken bütün damlalar kendi aralarında, bu sevgilinin konuşmasını çekiştirmişler. Ama yine de onun tatlı tatlı konuşmasına hayran kalmışlar. Şelale sesi ruhu dinlendirir; sevgilinin sesi buna benzetiliyor.
Şu buhâr-ı nefesim, yare ebr-i nîsândır Her bûsemde bırakır, ince leb-i yâre su
Birinci beyit: İnsanın nefesinde belli oranda bahar / nem vardır. Bu, insandaki su ile sıcaklığın sonucunda oluşur. Zaten âşık aşk ateşinden yandığını söylemişti. Bedenindeki su bu aşk ateşiyle buhara dönüşüp Nisan yağmuru bulutu haline geliyor.
İkinci beyit: âşık yari her öptügünde bu Nisan yağmuru bulutu onun dudağına su bıralır. Burada yarin dudakları, gülün yaprakları konumundadır. Nisan yağmuru bulutu gülün yapraklarına / tacına yağmur damlası bırakıyor.
Âteş-i hicrânından, yanar kururum canan! Vermez misin sebûdan, garibe bir kere su?
(Ayrılık ateşinden, yanar kururum sevgilim) (Testiden / dudaktan vermez misin, garibe bir kere su)
Birinci beyit: Ayrılıktan çok muzdaribim diyor şâir. Bir de aşk ateşinin ruhunu kavurması eklenince durum daha vahim bir hale geliyor. Bedende sıcaklık arttıkça su oranı azalır. Ateşli hastalarda bol su içmek hastalıktan çabuk kurtulma yoludur. Bir de bedende su oranı azaldıkça beden / deri kurur ve büzülür.
İkinci beyit: âşık sevgilisine kavuşmak istiyor. Ancak böylelikle ayrılık ateşi sönecektir. Yani erkek ancak böyle kadında teskin / huzura erecektir. Burada yarin dudağını ve ağzını testinin ağzına benzettim. Testinin ağzı biraz daha dışa çıkıktır. Bir nevi dudağını uzatmış bir sevgili şeklinde hayal ettim. Bu dudaktan öperek sevgiliye kavuşmayı istiyor âşık. Ve dudaklarındaki nemle dudağını ıslatıp biraz susuzluğunu gidermek istiyor âşık.
Ciğergahım aşkından, nokta nokta hep biryan Gözyaşindan dök canan! yanmış kuru yere su
(Ciğer bölgem aşkından, nokta nokta yanmış / kavrulmuş) (Gözyaşından dök sevgili, yanmış kuru yere su)
Ey! cânânım muradın, şu cânımı almaksa O zaman hiç verme bu susuz derbedere su
(Ey! Sevgilim muradın, so canımı almaksa) (o zaman hiç verme bu susuz derbedere su)
Ki o zaman öleyim susuzluktan / sensizlikten diyor âşık.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
SU KASİDESİ şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
SU KASİDESİ şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.