ÜSKÜDAR’DAN SİRKECİ 'YE
Sis içinde gizlisin gül goncası misali
Çırpıntılı denizde dalganın yorgun hali Mehtap açar peçeyi ay yüzünü gösterir Kıyıya vurur deniz ne güzel nağme verir. Rüzgar okşar yüzünü farlarında nem olur Hafiften lodos başlar dalgalar alem olur Çalar uzaktan vapur düdüğü hızlı hızlı İskelede heyecan kaynaşır nazlı nazlı Pervane gürültüyle denizi karıştırır Kaptan köşkünde kaptan bir şeyler atıştırır Bu gemi on bir otuz son seferi olacak Boşaltıp yolcusunu Sirkeci"de kalacak. Kiminin eli cepte kiminin eli dolu Projektör tepede açar denizde yolu Millet yürümez sanki denize doğru akar Vakit belki de tamam kaptan saate bakar. Homurtuyla çalışır geminin makinesi Yayılır Üsküdar’a son geminin de sesi Sanki dev olur gemi iskeleye yanaşır Çımacıda bir düdük kaptan ile anlaşır. Kadın erkek yaşlı genç son gemiye dolarak Gemi ayrıldı burdan hızla demir alarak Geminin içi alem demli çaylar gazozlar Kiminde kot pantolon mini etekli kızlar. Bir satıcı ortada anlaşılmaz ne satar Kafayı bulmuş ayyaş durmadan nara atar Karanlıklar içinde Sultan Ahmet görülür Yorgun argın yolcular güverteye serilir. Bazen büyük gemiler düdükle selamlaşır Kıtalar dan kıtaya bilmem ne yükler taşır Yanaşınca gemimiz ağaçtan iskeleye Efkar basar yolcuyu yolumuz bitti diye. Sel gibi İstanbul’a taşınır Anadolu Bugün de bitirdik biz efkar dolu bu yolu. Yıllanmış merdivenden çıkılır Galata’ya Minareler içinden bakılır dolunaya. Katılır gider insan ter kokan Sirkeci’ye Üsküdar deniz derken veda ettik geceye Sabah olunca erken gene hay huy içinde Demir alacak gemi alışılmış biçimde. Süleyman ÜSTÜN |